Sarıkamış’tan Esarete (1915-1920) ve Türkiye’de Beş Yıl (1913-1918) adlı kitapları, geçen hafta içinde arka arkaya okudum. Birinci kitap Tuğgeneral Ziya Yergök’e ait, ikinci kitap ise Alman Orgeneral Liman Von Sanders’in. Aynı döneme ait birbirini tamamlayan, birçok noktada birbirini teyit eden, doğrulayan iki eser. Doğrudan doğruya yazarların şahitlikleri ve değerlendirmelerini kapsayan kitaplar hem yeni bilgilerle hem de özgün ve ibret alınacak belge, yorum ve görüşlerle dolu… Kitapları okumam için bendenize getiren sevgili dostum Güven Aydın’a çok teşekkür ederim.
Yakın tarihimizle ilgilenenlere her iki kitabı da okumalarını önerirken, eserlerden ancak birkaç ilgi çekici bilgi ve not aktarabileceğim.
“Sorumluluk ve görevden zevk duyardı”!
Bugüne kadar, Atatürk’ü bu sözlerle öven, bu yönünü vurgulayan bir söz işitmemiş ve okumamıştım. Bu değerlendirme, Liman Von Sanders’e ait. Kitabının 93 ve 94’ncü sayfasında aynen şunları yazıyor: “İlk askerî başarısını Trablusgarp’ta gösteren Mustafa Kemal, sorumluluk ve görevden zevk duyan bir komutan özelliğine sahipti. Daha 25 Nisan sabahı 19. Tümen ile ve hiçbir yerden emir almaksızın kendiliğinden muharebeye müdahale ederek düşmanı sahile kadar püskürtmüş ve bundan sonra üç ay süre ile kırılmaz bir azimle düşman saldırılarına karşı koymuştu. Ona tam anlamıyla güvenilebilirdi.
15 Ağustos günü öğleden önce, Kocaçimen Tepe ve bitişiğindeki Conkbayırı’na bizzat Mustafa Kemal’in tertip ve komuta ettiği taarruzla düşman piyadesi, bu tepelerin kuzey yamaçlarına doğru hayli geri sürüldü. Bu taarruz sonunda, araziye hâkim olan bu tepelerin Türkler elinde kalması kesin olarak sağlandı.”
Bu bilgi ve yorumlar içinde benim en çok ilgimi çeken, Mustafa Kemal’in, “sorumluluk ve görevden zevk duyan” bir karaktere sahip olduğuna dikkat çekilmesidir. Dünyadaki neredeyse herkesin sorumluluk ve görevden kaçtığı gerçeği hatırlanınca, Mustafa Kemal’in neden diğer devlet erkanından bu kadar farklı olduğu da bir başka yönüyle daha ortaya çıkıyor.
Bu bilgi, Atatürkçüyüz veya Atatürk hayranıyız diyenlere de bir SORUMLULUK yüklüyor: Sorumluluk ve görevden zevk duymak sorumluluğu!
ALMAN GENERAL ERMENİ TEHCİRİ İÇİN NE DİYOR?
1915’teki Ermeni tehciri, Liman Von Sanders’in Türkiye’de yaşadığı dönemde gerçekleştiği için, olayları çok iyi takip eden, gözlemleyen hatta bibakıma olayların içinde bulunan Alman görevlinin görüşleri önem kazanıyor. Sanders, kitabın 152’nci sayfasında şunları yazıyor: “Kapitülasyonların kaldırılmasından itibaren, ‘Türkiye Türklerindir’ sözü her tarafta söyleniyor ve yürekleri ateşlendiriyordu. Ermeni tehcirine yol açan sebep, her yerde mevcuttu. Çünkü Ermeniler, Türkiye’ye saldıran Ruslarla işbirliği yapmışlardır ve Müslüman halka nasıl zulmettikleri iyice meydana çıkmıştır.”
EN ÇALIŞKAN SUBAYLARDAN BİRİ
Liman Von Sanders’in, yaklaşık üç yüz sayfalık kitabında Türk subaylarına övgü oldukça kıt. Alman general, Alman subaylarını cömertçe överken, Türk subaylarına övgü konusunda oldukça çekingen davranmış. Bu kıt övgülerinden birisini de Filistin cephesinde, o günlerde albay olduğu halde 3. Kolordu komutanı olan İsmet Bey’e (sonra İsmet Paşa) yöneltiyor: “Oradaki yüksek rütbeli Türk subaylarının en çalışkanlarından Albay İsmet Bey’e rastladım.” (Türkiye’de Beş Yıl, S. 188, Kesit Yayınları,)
x x x
ASKER ve ATLAR CAMİLERE NE ZAMAN YERLEŞTİ?
Bir zamanlar, “camilerin kapatıldığı, ahır yapıldığı” gibi iddialar, yerli-yersiz, bilen-bilmeyen tarafından sıklıkla gündeme getirilir ve konu istismar edilir. Suçlama, CHP dönemine ve İkinci Dünya Savaşı esnasında Cumhurbaşkanı ve CHP’nin lideri olarak, yukarıda övgüye mazhar olduğunu ilettiğimiz İsmet Paşa’ya yöneltilir.
İkinci Dünya Savaşı veya CHP döneminde hangi camilerin kapatıldığı veya ahır yapıldığı meçhuldür. Ama Birinci Dünya Savaşı döneminde, yani hâlâ padişahlık hüküm sürerken böyle şeylerin yapıldığını, yazının başında adını verdiğim, Sarıkamış’tan Esarete adlı kitaptan öğreniyoruz.
Erzurum bölgesindeki olayları anlatan bölümden birkaç satırı birlikte okuyalım: “Bizim Alay’ın1’nci Taburu’na Haydari’de, 2’nci Taburu’na Özbek’te, 3’ncü Taburu’na Söğütlü’de kışlama emri verildi. Bu köylerin ahır, samanlık, cami, medrese gibi yerlerine subaylar, erler ve hayvanlar yerleştirildiler. Buralara olduğu gibi yerleşemezdik. Önce sildik, süpürdük, tamir ettik. Askerlerin yatak yerlerini taşla, toprakla yükselttik. Sokaklara kaldırım taşları döşedik…” (Sarıkamış’tan Esarete, 1915-1920, S. 31, Ziya Yergök, Remzi Kitabevi, Dördüncü Basım, 2006)
Demek ki neymiş?
Camiler, medreseler CHP döneminde değil, padişahlık döneminde askerin kullanımına verilmiş. Kapatıldıysa o zaman kapatılmış!
x x x
ÖNERİ
Yolun ve Arkadaşlıkların Sonu YouTube
x x x
İLGİLİ YAZILAR
Atatürk Ne Demek? Mirasını Yiye Yiye Bitiremediğimiz BABA Demek!
Millî Bilincin Çok Derin ve Yaratıcı Direnişi