Bir antik kent daha taş ocağı tehdidi altında…

YEŞİL GAZETE

İzmir’de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü yine çok tartışılacak bir kararın altına daha imza attı: Metropolis Antik Kenti‘nden sadece 350 metre uzaklıkta bulunan; Menderes ve Torbalı ilçeleri arasında orman alanının içinde yer alan Karakuyu Mahallesi‘nde bir kalker ocağı kurulması için Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) süreci başlattı.

Hazırlanan ÇED dosyasında projenin gerçekleştirileceği alan ‘orman alanı’ olarak nitelendiriliyor. ÇED dosyasına göre bu proje ile 51 bin 500 m²’lik orman alanında çalışma yürütülecek. Dosyada bununla da kalınmıyor, açıkça Metropolis Antik Kenti’nin kalıntılarının burnunun dibinde dinamit gibi patlayıcıların da kullanılacağı açık açık belirtiliyor.

Kalker ocağının tehditi altında olan Metropolis Antik Kenti, İzmir kent merkezine 40, Efes Antik Kenti’ne ise sadece 20 kilometre uzaklıkta bulunuyor ve ‘Ana Tanrıça Kenti’ olarak biliniyor.

Bölgedeki en eski antik kentlerden olan Metropolis, yaklaşık beş bin yıllık bir kent.

Erken Tunç Çağı’nda Akropol çevresinde kurulan kentin etrafı, Helenistik dönemde, surlarla çevrilmiş. Tiyatro, Stoa, Meclis Binası gibi anıtsal kamu binaları da yapılan kentte günümüzde de bu binaların kalıntıları duruyor.

Roma Dönemi‘nde de önemini koruyan kentin ekonomisi, sadece tarım ve hayvancılığa bağlı kalmamış. Aynı zamanda İzmir-Efes antik yolu üzerinde olmasından dolayı, ticarette kent için önemli bir gelir kaynağı olmuş. En parlak dönemini yaşadığı Roma Dönemi’nde özellikle kentin doğu yamaçlarında, Roma geleneğine uygun zengin evleri, dükkânlar, hamam ve gymnasium inşa edilmiş.

Bizans Dönemi’nde Piskoposluk Merkezi olan kent, imparatorluğun durumuyla bağlantılı olarak gerilemeye başlamış ve Osmanlı döneminde ise önemini yitirmiş.

Metropolis Antik Kenti’nin yanı başında kurulacak kalker ocağı için, ÇED dosyasındaki bilgilere göre yıllık tam 2 milyon 550 bin ton kazı yapılacak. Kazı miktarının yaklaşık yüzde 98’i oranında; 2 milyon 500 binton/yıl miktarında kalker kayacı elde edilirken, yaklaşık yüzde 2 oranında 50 bin ton/yıl miktarında pasa (maden atığı) çıkacak.

ÇED dosyasındaki bilgiler bununla da bitmiyor. Daha önce yine İl Müdürlüğü tarafından aynı bölgede ‘ÇED Gerekli Değildir Kararı’ verilen 18 hektar kalker ocağı alanının, bu yatırım ile genişletilerek ruhsat sahasının tamamı olan 29,11 hektara çıkarılması planlanlanıyor. Yani bölgede, bölge insanının tüm karşı durmalarına rağmen kalker ocağı daha küçük ölçekli olarak açılıp çalıştırılmaya, orman yok edilmeye ve Metropolis Antik Kenti’ni etkileyecek ölçüde çalışmalara bile başlanmış.

Üstelik yılda 10 ay, ayda 24 gün ve günde sekiz saat (bir vardiya) olan çalışma süresinin, yeni tesis alanında yılda 12 ay, ayda 26 gün ve günde 16 saat (iki vardiya) olması da hedefleniyor.

Aslında bölgede yapılan ülkemizde çok yaşanan bir oyun… 25 hektarın altındaki alanlarda açılan taş ocakları Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüklerinden ‘ÇED gerekli değildir’ kararı alarak ÇED raporundan muaf olabiliyor. Bu kararla çalışmaya başlayan taş ve kalker ocakları kısa sürede genişletiliyor. Zaten bölgeyi olumsuz etkileyen bir taş olduğu için sınırları genişletilmiş ocağa ‘ÇED olumlu’ kararı almak çok kolaylaşıyor.

Bugün ülkemizin dağları ve ormanları sayıları günden güne artan taş ve mermer ocakları ile tahrip ediliyor. Birçok doğal yaşam alanı yok edildi. Orman ekosistemlerine zarar veriliyor; tilkilerin, ayıların, kuşların, daha nice canlıların yaşam alanlarına onarılamaz ölçüde yok ediliyor. Üstelik tüm bunlar dünyada biyoçeşitliliğin koruması için uluslararası çabaların artırıldığı bir dönemde yapılıyor. Artık taş ve mermer ocağı adı altında yapılan talan Torbalı’da olduğu gibi tarihi sit alanlarını etkilemeye başladı, antik kentlerin kapısına dayandı.

Çözüm gayet basit, ÇED yönetmeliğindeki 25 hektar alana kadar olan taş ocakları için tanınan ÇED’den muaf olma hakkının bir an önce kaldırılması ve ormanlara, su kaynaklarının yakınlarına, tarihi sit alanlarına taş ve mermer ocağı açılmasının öncelikle yasaklanması gerekiyor. Bugün bile geç kaldık, özellikle Ege Bölgesi‘nde taş ocağı ile tahrip edilmemiş neredeyse bir tane bile orman kalmadı…

Hiç olmazsa kalan doğal ve tarihi sit alanlarımızı koruyabilelim.

Tarih: 05.07.2022 Okunma: 409