Erzincan ve Manisa’da yaşananlar bir ekokırımdır

YEŞİL GAZETE

Geçtiğimiz hafta içinde Erzincan’ın İliç ilçesinde bulunan ve siyanür liçi yöntemi ile üretim yapılan altın madeninde meydana gelen siyanür sızıntısı ve Manisa’nın Yunusemre ilçesinde üç fabrikanın siyanür ve sülfürik asit atıklarını bölgedeki sulama kanallarına boşaltması ülkemizde işlenen çevre suçlarının bir ekokırım boyutuna geldiğini gösteriyor. Artık adeta ‘sözün bittiği’ noktadayız.

Ülkemizde, siyanür liçi yöntemi ile çalışan altın madenlerinin sayısı 1990’lardan bu yana her geçen yıl sürekli olarak artıyor.  İzmir-Bergama‘da açılan ilk madeni sırasıyla Uşak-Kışladağ, Gümüşhane-Mastra, Erzincan-Çöpler, İzmir- Efemçukuru, Eskişehir-Kaymaz, Niğde-Bolkardağ, Kayseri-Himmetdede, Ordu-Altıntepe ve Sivas-Bakırtepe madenleri izledi. Bir ton cevherden sadece 0.7-1.1 gram arası altın elde edilebilen tüm bu düşük tenörlü altın madenleri siyanür liçi yöntemi ile çalışıyor. Bu madenler sadece cevherin çıkarıldığı klasik anlamda maden işletmeleri olarak değil, aynı zamanda çıkarılan ve kırma işlemine tabii tutulan cevherin siyanür liçi yöntemi ile işlendiği, elde edilen eriyikteki altın ve gümüşün kazanıldığı ve geride kalan tonlarca ağır metallerden zengin tehlikeli atıkların depolandığı birer endüstriyel tesis…

Çıkarılan cevher, kırma işleminden sonra ya kapalı tank içinde veya açık alanda yığın liçi olmak üzere iki temel yöntem kullanılarak siyanür ile işlemden geçiriliyor. Başta Erzincan İliç ilçesindeki altın madeninde olmak üzere yığın liçi uygulanan altın madeni işletmelerinde cevher açık alanda 3 ile 15 metre kalınlıkta bir tepe olarak hazırlanıyor ve üzerine yağmurlama usulü  %0.05-0.1’lik NaCN çözeltisi veriliyor. Yığının dibinden toplanan çözeltideki altın ve gümüş rafine edilerek kazanılırken, bölgenin mineralojik yapısına bağlı olarak cevherde bulunan bakır (Cu), çinko (Zn), nikel (Ni), demir (Fe) ve kobalt (Co) gibi metalleri içeren mineraller de çözünerek, çeşitli siyanür-metal komplekslerini oluşturuyor. Oluşan bu kompleksleri içeren atık siyanür çözeltileri ise bu işlemin sonunda atık havuzlarında toplanıyor.

Çevre açısından çok tehlikeli olan bu atıklar, atık havuzunda veya atık depolama alanında oluşabilecek herhangi bir yıkılma, deprem gibi afetlerle zarar görme veya atık havuzu altında geçirgenliği ortadan kaldırmak için kullanılan geomembran tabakanın delinmesi veya yırtılması sonucu doğaya karışıyor. Bu durum özellikle ağır metaller ve siyanür bileşikleriyle yeraltı ve yer üstü su kaynaklarının, toprağın, havanın kirlenmesi sonucunu ortaya çıkarıyor.

40 yılda 11 büyük çevre felaketi

1971 ile 2015 yılları arasında dünyada siyanür liçi yöntemi ile çalışan altın madenlerinin neden olduğu 11 büyük çevre felaketi yaşandı. Bu felaketler sonucu siyanürlü atıkların karıştığı göl ve nehirlerde yaygın balık ölümleri yaşandı ve tarım alanlarının siyanür bileşikleri ve ağır metallerle kirlenmesi sonucu yıllarca üretime kapatılması gereği ortaya çıktı.

Atık havuzlarından sızıntı başlangıçta yüksek siyanür derişimleri bozuluncaya kadar akarsu ve göllerde balıkların, kuşların ve diğer canlıların ölümlerine neden olurken, yayılan ve yeraltı, yer üstü su kaynaklarını kirleten ağır metal bileşikleri de tarım ve hayvancılık yolu ile besin zincirine girerek insanlara ulaşıyor. Zaman içinde de ortaya çıkan sağlık sorunlarına neden oluyor. Ağır metaller; düşük derişimlerde bile toksik etki gösterebilen elementler olup insanlar tarafından ağız, solunum ve deri yolu ile alınır ve çoğu boşaltım yolları ile (böbrek, karaciğer, barsak, akciğer, deri) atılamazlar. Bu nedenle ağır metallerin büyük bir bölümü, organizmada birikirler. Bu birikim sonucu, yoğunlaşan bu metaller, etkili dozlara ulaştıklarında, endokrin hastalıklar, nörolojik hastalıklar, kanserler, otizm gibi ciddi hastalıklara neden olabilirler.

Bugün Erzincan’ın İliç ilçesinde bulunan altın madeninde yaşananlar, Manisa’nın Yunusemre ilçesinde sorumsuz üç fabrikanın siyanürlü atıklarını bir gece yarısı sulama kanalına boşaltması ülkemiz için bir ilk değil… 2011 yılında Kütahya’da gümüş tesislerinde; geçtiğimiz yıl Giresun Şebinkarahisar’da, Gördes’de nikel madeninde meydana gelen ve büyük miktarda ağır metallerden zengin atığın, atık havuzlarından çevreye yayıldığı ve ‘kaza’ diye nitelendirilen olayları hiçbirimiz unutmadık. Üst üste gelen bu olaylar kapitalist sistemin ekosistemleri sadece daha yüksek kar için sömürüsünün ve canlı yaşamını hiçe saymasının aslında tabii bir sonucu…

Artık ülkemizde siyanür liçi yöntemi ile çalışan madenlerin neden olduğu bu ekosistem yıkımları, ülkemiz için ekokırım boyutlarına ulaştı. Belirli bir doğal çevrenin tehlikeli insan faaliyetleriyle yok edilmesini anlatmak için kullanılan ekokırım; keyfi yapılan, ağır sonuçları olan, geniş çaplı ve uzun vadeli zararları olan ekosistem yıkımlarını tanımlıyor. Bugün siyanür liçi yöntemiyle çalışan madenler nedeniyle ortaya çıkan tablo tüm bu tanımlara uyuyor. Yani olanlar para uğruna yapılmış gerçek anlamda bir ekokırımdır.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yaptığı açıklama ile Erzincan İliç’teki altın madeninin faaliyetlerini ‘bölgede yapılan analiz sonuçları’ çıkıncaya kadar durdurulduğunu açıkladı. Eğer yapılmıyorsa; bugüne kadar bu izlemlerin yapılmaması, kamuoyu ile paylaşılmaması ve yaşanan olaydan sonra kamuoyu tepkisi ortaya çıkıncaya kadar günlerce sessiz kalması ise büyük bir hata…

Kaza kelimesi ile açıklanamayacak bu olayların ülkemizi yönetenler tarafından bir kez daha düşünmek açısından bir fırsata çevirerek; tüm canlıların yaşamına ve ekosistemlere saygılı çevre politikalarına dönülmesini beklemek fazla bir hayalcilik mi olur?

Tarih: 01.07.2022 Okunma: 313