GENEL HABERLER
- Ben: Gülüyor gibi sanki?
- Celal: Gülmüyor gibi de…
2017 Haziran ayında Paris’te Louvre
Müzesi’ne girip "Mona Lisa"yı ziyaret etmiştik ama misafirleri çoktu,
pek samimileşemedik kendisiyle. Celal’le de birbirimizi neredeyse
kaybediyorduk.
İçinde hem sanatı hem bilimi barındıran
çok az popüler konu ve kişi vardır. Bu iki alanın da sahibi olan ve ilk
akla gelen kişi, tabi ki Leonardo da Vinci. Ben de severim kendisini ama
hayran olduğum sadece da Vinci değil de onu da içine alan bir dizi
gelişmenin aynı zaman diliminde gerçekleşmiş olması.
Leonardo da Vinci hem bir sanatçı, hem bir
bilim insanı, üstelik o dönemden kalan biyografilere göre çok iyi
huylu, bir de üstüne yakışıklıymış. Daha neler! Hayran olunmayacak gibi
değil.
Üç sezon boyunca her Pazar kahvaltısında
bizi ekrana kilitleyen Da Vinci’s Demons dizisinde Leonardo da Vinci’yi
canlandıran Tom Riley’i gördükçe “tabi tabi, da Vinci de kesin böyle
alımlı (yumuşatarak söyledim biraz:), Celal de okuyor sonuçta:)), çevik
bir tiptir” diyordum ki Vasari’nin “Sanatçıların Hayat Hikayeleri”
kitabını okudum ve diziye inandım. Vasari kitabında, da Vinci’nin ne
kadar güzel görünümlü bir adam olduğunu birkaç kez vurgulamış, üstüne
biraz abartıp sağ eli ile bir at nalını bükebileceğini söylemiş. Vasari
demişken, kendisi bahsettiğim bu kitabını 1550’de yazıyor. Yani
İtalya’da Rönesans döneminin ortalarında. Günümüzden tam 468 yıl önce!
Kitabı okurken cümleleri hep bu gözle ikişer kez okuyunca, kitabı
bitirmem uzadı biraz ama o dönemin şartlarında yazılmış satırları okumak
beni gerçekten çok heyecanlandırdı.
Da Vinci ile ilgili yaptığım okumalar
sırasında, en çok yaşadığı dönemde neler oluyordu diye merak ettim.
Leonardo da Vinci, 1452’de doğmuş. Yani İstanbul’un fethinden 1 yıl
önce, bu da demek oluyor ki tam 1078 yıl süren koskoca Ortaçağ’ın son
yılında. Eminim bu sadece bana ilginç gelmiyordur. Yani 1 yıl sonra
dünyamız, yep yeni bir Yeniçağ’a giriyor. Bu sırada mesela Osmanlı’da
Fatih Sultan Mehmet daha 1 yıllık padişah. İlber (Ortaylı) Hoca der ki
“Fatih, tüm zamanların en entelektüel mareşali ve döneminin de en bilgin
hükümdarıdır”. O zaman soruyorum, Fatih’in gelişiminin Rönesans’ın tam
ortasına denk gelmesinin bunda bir etkisi var mıdır acaba? Bunu Fatih’le
ilgili bir yazıda incelemeye alabilirim belki.
İçimdeki merak kurdu durmuyordu, Leonardo
da Vinci'nin yaşadığı 1452 – 1519 yıllarını kapsayan dönemde diğer
alanlarda neler oluyor diye soruyordu. Ben de okuduğum diğer kaynaklara
şöyle bir göz attım. Yıllar önce İlhan Mimaroğlu’nun müzik tarihi ile
ilgili okuduğum bir kitabına döndüm ve notlarıma baktım. Rönesans’ta
sanatçılar tarafından sorgulanan, gelişim için can atan diğer bir alan
da müzik tabi ki. Resimde,
heykelde, mimaride olduğu gibi müzikte de yeni arayışlar söz konusu
oluyor. Müzik alanında bugünkü Belçika, Lüksemburg, Kuzey Fransa ve
Hollandalı müzisyenleri içinde barındıran ve Flemenk Okulu olarak
bilinen oluşum, bu dönemde müziğin gelişimini etkilemiş. Genel
olarak Rönesans’ın başından beri müzikte kilise müziğinin ve tek
sesliliğin sorgulanması üzerine ortaya çıkan çok sesli müzik, bu dönemde
yerini sağlamlaştırıyor. Spotify’ın harikalar dünyası burada bana çok
yardımcı oldu. 1450 – 1550 arasındaki gelişme yaratan ve kendi tarz
müziklerini üreten müzisyenleri arasında doğum yıllarına göre sırasıyla
Guillaume Dufay, Gilles Binchois, Johannes Okeghem, Jacob Obrecht,
Josquin des Prés, Adrian Willaert sayılıyor. Bu isimleri Spotify’da tek
tek arattım ve çıkan müzikleri dinledim. Bu sırada aratıp dinlediğinizde
müzikteki farklılaşmayı ve gelişmeyi çok net görüyorsunuz, tavsiye
ederim. Pek çoğu kilise müziği gibi, yavaş tempolu ve koro müzikleri.
Keyif olarak dinlenecek müzikler değil bence, zaten üçüncü parçadan
sonra benim için hepsi aynı gibi oldu. Ama Dufay’ın Saltarello’su ve
Willaert’in Vecchie Letrose’sini sevdim. J
Müzik notlarımı bırakıp Bilim Tarihi ile
ilgili okumalarıma ve notlarıma döndüm, Leonardo’lı yıllara denk gelen
bazı önemli olayları paylaşayım. Beni çok heyecanlandıran bu paralellik
sizi de heyecanlandıracak mı acaba? Ve işte ilk bomba; Avrupa’da ve
aslında dünyada diyebiliriz çünkü o dönemde Avrupa dışındaki dünyadan
bihaberiz, Bilim Devrimi olarak adlandırılan dönem 1400’lü yıllarda
başlıyor ve 1500’lü yıllar boyunca sürüyor. Bu demek oluyor ki Leonardo
tam da Bilim Devrimi’nin ortasında yaşıyor. Bilim Devrimi’nden önceki
Ortaçağ’ın büyük bölümü Karanlık Çağ denilen bir dönemle geçiyor, ne
sanat ne bilim ne toplumda herhangi bir gelişmenin görüldüğü dönem yani.
İşte Bilim Devrimi bu yüzden çok önemli. Aslında Karanlık Çağ’da
Avrupa’nın doğusundaki toplumlarda gelişim sağlayan bazı çalışmalar
yapılmış ama bunu ancak 2000’li yıllarda su yüzüne çıkarabildi bilim
insanları, ne kadar geç değil mi?
Bir es vermek için burada duruyorum. Yazının devamı burada...