Yağmur hasadı ile suyun ilk kaynağına dönüş: Durma göğe bakalım!

YEŞİL GAZETE

62 Paylaş
facebook sharing button
twitter sharing button
whatsapp sharing button
linkedin sharing button
messenger sharing button
email sharing button
snapchat sharing button

Video-Haber: Eylül Deniz YAŞAR

*

Anadolu’da yaygın kullanılan bir deyim vardır: Yağmur yağsın da varsın kerpiççi ağlasın. Dünya çapında yayılan bir kriz olan su kıtlığını gördükçe artık kerpiççilerin de yağmur görünce sevinir hale geldiği söylenebilir.  İklim değişikliği ile beraber kuraklığın giderek daha fazla hissedildiği dünya ve Türkiye’de kullanılabilir su miktarının giderek azalması ve su kaynaklarının artan şekilde kirlenmesi karşısında yağmur suyunun kıymeti her geçen gün daha çok anlaşılıyor.

Göller, nehirler ve yeraltı suları aslında ikincil su kaynakları ve insanlık daha çok bu ikincil su kaynaklarına bağımlı şekilde yaşıyor. Doğadaki su döngüsünün başladığı ilk durak ise yağmur. Yani birincil ve en değerli su kaynağımız yağmur suyu. Yağmur suyu hasadı bizi bu birincil kaynağa geri döndürürken gökten düşen her bir su damlasının kıymetini anlamak ve yağmur suyunu düştüğü yerde en verimli şekilde değerlendirmek anlamına geliyor. O nedenle yeryüzünü ve doğanın su döngüsünü kurtarmak için kafamızı kaldırıp göğe bakma zamanı!

Yağmur suyu hasadı nedir, faydaları nelerdir, İstanbul’da ve Türkiye’nin başka yerlerinde ne gibi örnekler var, dünyadaki yağmur hasadı uygulamaları hangi ülkelerde öne çıkıyor, yağmur hasadının tarihçesi ne kadar eski zamanlara dayanıyor? Yeşil Gazete bu video-haberde bu soruların cevabını araştırırken İstanbul’da yer alan çeşitli yağmur hasadı uygulama alanlarına misafir oluyor ve gökyüzünden düşen her bir damlayı değerlendirmek konusunda çalışmalar yapan uzmanlar ve bilim insanlarına mikrofonu uzatıyor.

Maslak’ta bir ‘vaha’ yaratmak

Yağmur hasadını ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nde hayata geçirdikleri yağmur suyu hasadı projesini anlatan İTYÜ Peyzaj Mimarlığı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hayriye Eşbah Tuncay yağmur hasadını “Gökyüzünden yeryüzüne gelen her damla suyun belirli strüktürlerle doğa içinde toplanması, filtrelenmesi, gerektiği durumda yeniden kullanılması, gerektiği durumda da doğayla buluşturulmasını içeren bir süreçtir. Doğadaki su döngüsünün yeniden kazandırılması ve kentlerin doğayla daha barışık olması için de önemli fırsatlar sunan bir tekniktir” diye tanımlıyor.

İTÜ’nün Ayazağa yerleşkesinde yeşil kampus çalışmaları kapsamında 2013 yılında başlatılan su hasadı projesinin de mimarı olan Tuncay, yağmur suyu toplamak için geçirimli beton uygulamaları ve yağmur bahçesi uygulamalarından yararlandıklarını anlatıyor.

Prof. Dr. Hayriye Eşbah Tuncay.

“Bir yüzey sert görünse bile, sular tamamıyla o yüzeyden aşağıya sızabiliyor.  Yağmur bahçelerinin içerisine giren sularımızın bunun içine koyduğumuz bitkilerle filtrelenmesini sağladık. Dolayısıyla mekanik bir filtreleme değil, bitkilerin bizlere sunmuş olduğu fırsattan istifade ettik.”

Bilimsel olarak bu işlemin “fitoromediyasyon”, yani bitkilerle iyileştirme olarak adlandırıldığını belirten Tuncay, bu tekniğin gri altyapılar kullanılarak yapılan sistemlere göre üçte bir oranında daha az maliyetli olduğunu ekliyor. Uygulamada, fitoromediyasyon tekniği kullanılarak temizlenen yağmur suları, yağmur bahçelerinin tabanındaki borularla toplanarak yağmur suyu hatlarıyla, İstinye bölgesinde yoğun yapılaşmadan dolayı can çekişen İTÜ göletinin canlandırılması için gölete yönlendirmiş. Tuncay yağmur hasadı tekniğinin İstanbul’un başka pek çok noktasında, meydanlarda, parklarda hayata geçirilebilecek bir uygulama olduğunu ve İTÜ’deki uygulamanın buna bir örnek teşkil ettiğini söylüyor.

Yağmur suyu hasadı ile canlandırılan İTÜ göletinin şu an pek çok kuş türü ve diğer türlere ev sahipliği yaptığına dikkat çeken Tuncay, gökdelenlerin ve sert zeminlerin hakim olduğu Maslak gibi bir kentsel çevrede İTÜ göletinin bir “vaha” mahiyetinde çalıştığının altını çiziyor:

“Doğa tabanlı bu sistem bir defa ve doğru bir şekilde kurulduğunda ömür boyu çalışabilir ve uzun süreli maliyetler bakımından da çok daha verimli olduğunu söyleyebiliriz.  Suyu hasat etmekle ilgili gerek mevzuatta gerekse mevcut uygulamalardaki sadece “yapılardan” suyu alıp yine yapıların içerisinde bunu “mekanik altyapılarla” yapan yağmur hasadı sistemleri yerine doğa tabanlı bu yaklaşımın benimsenmesi son derece önemli.”

Su toplayan bir belediye: Kadıköy örneği

Kadıköy Belediyesi Plan ve Proje Müdürü ve aynı zamanda bir mimar olan Zerrin Karamukluoğlu yağmur suyu ve gri suların yeniden kullanımına yönelik kendi müdürlüğünce hazırlanan ve 5 Şubat 2021 tarihinde Kadıköy Belediye Meclisi’nde kabul edilen plan notunu Yeşil Gazete okurları için açıklıyor.

“Yağmur suyunun çatı ve yüzey suları olarak topladığımızda ve tanklarda biriktirdiğimizde bir pompa sistemiyle dairelerde, evlerde, okullarda, iş yerinde kullanılabilir hale getirebileceğimizi düşündük. Bununla ilgili bir plan notu geliştirdik” diyen Karamukluoğlu, bu plan notunun ilçeye iletilip hızla yürürlüğe girmesini beklediklerini söylüyor.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının düzenlediği yağmur sularının toplanıp geri kullanılmasına yönelik “Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğe” dayanan bu plan notunu Kadıköy’ün ihtiyaçları doğrultusunda revize ettiklerine dikkat çeken Karamukluoğlu ekliyor:

Zerrin Karamukluoğlu.

“2000 metrekare ve üzeri parsellerde yağmur suyu hasadına uygun olacak şekilde bir değişiklik yaptılar. 2000 metrekare, parsel olarak Kadıköy’de az sayıda, yani yüzde 6 ile10 arasında. Bu Kadıköy için çok anlamlı olmayacaktı. Biz de 400 metrekareden başlayarak kademelendirdik.”

Plan notu hayata geçtikten sonra Kadıköy ilçe sınırları içinde 400 metrekare ve üzerinde taban alanı olan parsellerde yağmur suyunun depolama tanklarında biriktirilmesinin zorunlu olacağını belirten Karamukluoğlu yerel kurumların ancak koyulan “kurallarla” çevre dostu kent uygulamalarını hayata geçirebildiğine vurgu yapıyor ve bu plan notunun bu anlamdaki önemine işaret ediyor:

“Plan notu geçti diyoruz ama nasıl geçtiğini bir de bize sorun. Bu bizim için hiç kolay olmadı. Dünyadaki yağmur suyu uygulamalarını inceledik, bu konuda çalışmalar yapan akademisyenlerin araştırmalarından faydalandık, uluslararası konferansları takip ettik ve katıldık. Bu plan notu çok uzun süren çalışmalara, büyük bir emeğe ve ekip çalışmasına dayanıyor.”

İstanbullular için üç örnek proje

Kadıköy Belediyesi’nce yağmur hasadı ile ilgili yaklaşık beş senedir sürdürülen çalışmaları anlatan Kadıköy Belediyesi Çevre Yönetimi ve İklim Değişikliği Müdürü Aynur Şule Sümer ise bu çalışmaları “Kentimizdeki yer altı sularının korunması ve daha sağlıklı kullanılması için üç ana başlıkta proje geliştirdik. Biri tarımsal sulama, ikincisi toplanan yağmur suyunun sifonlara basılması, üçüncüsü ise sokak yıkama araçlarımıza yağmur suyu toplama sisteminin entegrasyonu” diye özetliyor.

Aynur Şule Sümer.

Yağmur hasadı ile birlikte kurum olarak yaklaşık 750 tonun üzerinde su tasarrufu yaptıkları bilgisini paylaşan Sümer, Kadıköy Belediyesi’nin hayata geçirdiği üç projenin yurttaşları yağmur suyu toplama konusunda teşvik etme amacı taşıdığını belirterek, “Kendi denemediğimiz bir şeyi vatandaşlarımızdan istemiyoruz. Önce kendimiz deneyip yağmur suyu hasadının ekonomik ve uygulanabilir bir model olduğunu gördük. Yağmur suyunu toplamak isteyen tüm vatandaşlarımız, beş yıllık deneyimimizden elde ettiğimiz bilgileri paylaşmak için her zaman belediyemize davetlidir” diyerek sözlerini noktalıyor.

Nepal’den Haydarlı köyüne kadim uygulamaları ‘hatırlamak’

Türkiye’nin çok yüksek su riskleri taşıdığını ve bu şekilde devam ederse su sıkıntısı yaşamasının kesin olduğunu ifade eden Doğa Koruma Vakfı (WWF) Türkiye Doğa Koruma Sorumlusu Ayşe Doğrubak da yağmur hasadının faydalarını açıklarken “Günümüzde musluğu açar açmaz suya ulaşabildiğimiz için binlerce yıl önce insanların yaptığı bazı uygulamaları unutmuşuz, ama bunları yeniden hatırlamaya ihtiyacımız var. Yağmur hasadı bunlardan biri” notunu düşüyor.

“Türkiye’de yağmur suyu hasadı olarak isimlendirilmediği halde aslında yağmur suyu hasadı örneği olan pek çok uygulama var” diyen Doğrubak, “Örneğin Ege Bölgesi’ndeki zeytinliklerde, zeytin ağaçlarının önüne taş set çekilir. Hızlı akan bir suyu yavaşlatarak toprağa sızdırmak için yapılan bu uygulama da aslında bir yağmur hasadı örneğidir” diye ekliyor.

Ayşe Doğrubak.

WWF’nin Aydın’ın Haydarlı Köyü’nde köy sakinleri ve gönüllülerle birlikte geliştirdiği yağmur hasadı projesini açıklayan Doğrubak, kuraklık ve su taşkınları ile mücadeleden, hayvan içme suyu olarak kullanılmasına, toprağı iyileştirmeye kadar Haydarlı köyü sakinlerinin yağmur suyu hasadından pek çok fayda elde ettiğini belirtiyor: “Haydarlı köyündeki proje oradaki halka da çiftçilere de doğaya da yarar sağlıyor. Hasadı yaptığınızda hem kuraklıkla mücadele edebiliyorsunuz, hem su döngüsünü iyileştirebiliyorsunuz, hem de maalesef çok fakir olan Türkiye’deki topraklarımızı iyileştirip organik madde miktarınızı artırabiliyorsunuz. Suyu düştüğü yerde değerlendirmek gerekiyor.”

Yağmur hasadının uluslararası örnekleri konusunda bilgi veren genç uzman, Çin’in kentlerde yağmur suyunu toplamak konusunda önde gittiğini, tarımsal amaçlı yağmur suyu hasadı örneklerinin Nepal’den Tacikistan’a, Suriye’den İspanya’ya kadar pek çok ülkede görüldüğünü anlatıyor.

“70lerden beri suya duyarlı şehirler, sünger şehirler haline getirmek için özellikle şehirlerde suyu düştüğü yerde değerlendirmenin örneklerini görüyoruz. Afrika’da birçok ülkede bu yapılıyor. Suyu düştüğü yerde değerlendirip o kurak bölgelerde bir mikro klima inşa edilmesi gerekiyor ve tarımsal olarak o suya sahip çıkılması gerekiyor” diye konuşan Doğrubak  “Bu kapsamda yağmur suyu hasadı örneklerini dünyanın birçok yerinde görebiliyoruz, ama binlerce yıldır yapılan bir uygulama, tekrardan hatırlıyoruz, çünkü ihtiyacımız var” ifadelerini kullanıyor.

Antik sarnıçlardan su kumbarası çatılara

Binlerce yıldır su sıkıntısı çeken bölgelerde az da olsa düşen yağmur suyunun toplanması bu bölgelerde yaşayan halkların susuzlukla mücadele etmelerini sağladı; su kıtlığı riski ile karşı karşıya olan Türkiye içinse yağmur suyunun alternatif su kaynağı olarak değerlendirilmesi noktasında önemli bir çözüm alternatifi sunuyor.

Dünyanın dört bir yanındaki ülkelerin su yönetim planlarının bir parçası olarak hayata geçirdiği yağmur suyu toplama yöntemleri modern kentlerde bina çatıları, suya geçirgen kaldırımlar ve bahçe çimenleri dahil olmak üzere herhangi bir yüzeyde yağmur suyunun toplanması gibi basit bir temel prensibe dayanıyor.  Modern teknolojiden faydalanan sistemlerle yağmur suyunun toplanması bir kaç on yıllık bir tarihe sahip gözükebilir, fakat yağmur suyunun düştüğü yerde toplanması binlerce yıl öncesindeki kadim zamanlara dayanan, özü itibariyle “antik” bir uygulama.  Ayrıntılı su depolama ve tedarik sistemlerinin arkeolojik kanıtları milattan önce 3000-1500’lü yıllara kadar geri gidiyor ve günümüz Hindistan ve Pakistan topraklarının bir bölümünde yaşamış olan İndus Vadisi Uygarlığı’na dayanıyor. Hindistan’ın antik döneminde yaşamış halkları barajları sarnıçları, su setleri, rezervuarlar ve tanklar gibi kendi elleriyle inşa edebildikleri çok çeşitli yapılarda topladıkları suları sulama ve içme suyu olarak kullanıyordu.

Günümüz çatıda yağmur suyu toplama sistemleri oldukça küçük ve sade olabildiği gibi çok daha büyük ve karmaşık sistemler olarak da inşa edilebiliyor. Örneğin çok daha basit bir sistemle kişisel olarak da çatıdan oluklarla gelen yağmur suyunu yönlendirme boruları ile bir kova, varil, veya bir depo kurarak depolayabilirsiniz. Doğal Hayatı Koruma Vakfı WWF’nin bu konuda hazırladığı çevirimiçi kitapçık da bireysel olarak nasıl yağmur hasadı yapabileceğini merak edenler için faydalı bir kaynak.

İster basit ister kompleks olsun tüm çatıda yağmur suyu toplama sistemleri belirli ortak bileşenlere sahip: Bir toplama yüzeyi, nakil sistemi, depolama, arıtma/filteleme ve dağıtım. Yüzeyde toplanırken içine karışan çöp ve artıkların ayıklanması için daha sonra bir filtrelemeden geçen yağmur suyu depolar aracılığı ile biriktiriliyor. Böylece toplanan değerli yağmur sularından hem evsel su hem de tarımsal sulama için faydalanılabiliyor.

Yağmur hasadı dünya halklarına yaşam oluyor

Çatıda yağmur suyu hasadı veya basitçe yağmur suyu hasadı olarak bilinen su toplama yöntemi Brezilya, Çin, Yeni Zelanda ve Tayland gibi ülkelerdeki kırsal alanlarda yaygın olarak uygulanıyor.

Kuzeydoğusu “yarı-kurak” bölge olan Brezilya’da 2003 yılında, “Programa Um Milhão de Cisternas” (“Bir Milyon Sarnıç”) adlı bir su hasadı projesi başlatıldı. Bu bölgede pek çok sivil toplum kuruluşunun gerçekleştirdiği projelerden sadece biri olan bu projedeki sistem bir oluk, bir boru ve 16.000 litre kapasiteli bir toplama tankından oluşan bu sistem sadece bir haftada kuruldu ve susuzlukla boğuşan yarı kurak Brezilya yerlilerinin oldukça ekonomik, basit ve verimli şekilde yağmur suyunu geri kazanmalarını sağladı.

Dünyada yağmur hasadı konusunda en önde giden ülkelerden biri olan Çin’de ise 1990’lardan beri yağmur hasadı sistemleri yoğun bir şekilde uygulanıyor. Özellikle 1995 yılında yaşanan kuraklığın ardından Gansu Eyalet Hükümeti,121-Projesi” adı verilen bir yağmur suyu hasadı projesi başlattı.  Bu projeye göre her ailenin, her bir dönüm tarım arazisi için en az iki yağmur suyu toplama sarnıcına sahip olması gerekiyor. Projenin uygulanmasından sonraki bir yıl içinde, 1.31 milyon kişi evsel kullanım için yağmur suyundan yararlandı.

Suyun bol olduğu pek çok ülke de yağmur suyu toplama konusunda yıllardır hızla önlem almaya başladı. Örneğin, Almanya, 1980’lerden bu yana yağmur suyu toplama uygulamalarını teşvik ediyor, Singapur ise, taşkınları kontrol etmeyi ve içme suyu temini sağlamayı amaçlayan kapsamlı bir kanalizasyon ve kanal ağı ile yağmur suyu toplama uygulamalarını hayata geçiriyor. Güneydoğu Asya’nın çeşitli bölgelerinde içme suyu tedarikini desteklemek için yağmur suyu kullanılırken Güney Avustralya‘daki hanelerin yaklaşık yüzde 40’ının içme suyu tedarikinde yağmur suyundan faydalandığı tahmin ediliyor.

2030 çok geç olabilir

“Nasılsa dünyanın dörtte üçü su” diyerek su bolluğu içinde yaşadığımız yanılsamasıyla yıllarca su kaynaklarını yağmaladık, yeryüzünün bize sunduğu su kaynaklarını bize sonsuza dek vaat edilmişçesine talan ettik. Oysa dünyadaki suyun yüzde 97’sinden fazlası tuzlu su, yüzde 2 civarı buzullar ve yeraltında saklıyken milyonlarca insan susuzlukla boğuşmak zorunda bırakıldı.

Şimdi tüm insanlık susuzlukla karşı karşıya. İklim değişikliği ve aşırı su kullanımı nedeniyle 2030 yılına kadar her iki insandan biri su sıkıntısı çeken bölgelerde yaşıyor olacak. Bu bir rivayet değil, Ekonomik İşbirliği ve Kalkına Örgütü‘nün (OECD) açıkladığı ve pek çok farklı rapor bulgularıyla tutarlılık gösteren bir öngörü.

2015 Dünya Ekonomik Forumu Küresel Risk Raporu‘na göre, su mevcudiyeti, kıtlığı ve yönetimi en önemli küresel riskler arasında. Artan nüfus ve daha yüksek gelirlerden kaynaklanan talepleri karşılamak için 2030 yılında tarım ürünlerine olan toplam talebin yaklaşık yüzde 60 oranında artması bekleniyor.

Birleşmiş Milletler Çevre Programı çalışmaları kapsamında yayınlanan 2015 tarihli bir raporda ise su yönetimine dair politikalarda gerekli düzenlemeler yapılmazsa yine 2030’a kadar dünya su kaynaklarının yüzde 40 oranında azalacağı uyarısı yapılıyor.

Sadece önümüzdeki sekiz senelik tablo bile öyle vahim ki acilen suyun kıymetini anlamaya ve alternatif su kaynakları yaratmak için inovatif ve çevre dostu uygulamaları hızla hayata geçirmeye ihtiyaç var. Bunun için suyun “birincil kaynağına”, yani yağmur suyuna geri dönmemiz gerekiyor. Şairin romantik dizelerine ekolojik bir anlam yükleme zamanı geldi de geçiyor, her bir damla suyunu düştüğü yerde yakalamak için hemen şimdi “durma, göğe bakalım!”

Tarih: 13.07.2022 Okunma: 604