Bireylere düşen sorumlulukla sorunlar çözülebilir mi?

YEŞİL GAZETE

facebook sharing button
twitter sharing button
whatsapp sharing button
linkedin sharing button
messenger sharing button
email sharing button
snapchat sharing button

1950’lerde, savaş sonrası ekonomik patlama gerçekleşmiş ve onlarca yıl süren ekonomik bunalım ve savaşlardan sonra bıkan tüketiciler için gevşeme ve iyi bir hayat yaşama zamanı gelip çatmıştı. 1930’ların ve 40’ların daha sade yaşanılan dönemlerinde, tüketiciler kumaştan metale kadar her şeyi toplayıp ayırıyor ve hiçbir şeyin boşa gitmesine izin vermiyordu. Kağıt toplayıcıları, kullanılmamış ve yıpranmış eşyaları parçalamak ve satmak için topluyor ve organik atıklar kompost ve ev bahçeleri ve çiftlik hayvanları için yem olarak kullanılıyordu. Kısacası “kullan ama atma” kültürü oldukça yaygındı. Hemen her şey tekrar kullanılabilir nitelikte tasarlanıyordu.

Ancak 1950’lerin ekonomik patlaması sayesinde, iktidarlar aslında döngüsel karakterde olan ekonomiyi sürekli büyüme ve tüketime endeksli olarak doğrusallaştırmaya karar verdi. Çünkü rahatlık ve konforu hak gören bir anlayış yavaş yavaş yerleşmeye başlamıştı. Yani halk, daha az ev işiyle uğraşıp daha kolay bir yaşam için fazlasıyla hazır haldeydi. Bu esnada endüstri de “insanların ihtiyaç duymadıkları şeyleri tekrar tekrar satın almalarını nasıl sağlarız”ın yolunu arıyordu. Çünkü tekrar kullanım, tamir ya da az tüketim, endüstrinin pek işine gelen yaklaşımlar değildi. İşte bu arayışın geldiği nokta bugün okyanusların ve karaların baş belası olmuş kirliliğin de müsebbibi olan plastiği hayatımıza derin bir etkiyle yerleştirdi.

Kullan-at ekonomisi sorumluluğu da tüketiciye yükledi

Plastik malzemelerin kolay üretilen, uzun süreler dayanabilen (bu kısmı biraz tartışmalı) ucuz ve hafif olduklarını söylemeye gerek yok. İkinci Dünya Savaşı‘nın hemen ardından on yıllar boyunca, birçok endüstri plastiğin tekrar kullanılabilirliği üzerinden bir pazarlama ve satış stratejisi benimserken 1950’lere gelindiğinde, yeni bir yolun bulunması gerekliliği endüstriyi başka bir yola itti. Bu yolun sonunda varılacak nokta da bir bakıma işaret ediliyordu. Plastiklerin geleceğinin çöp kutusunda olduğuna! Burada kast edilen şey, plastiğin çöpe ait olacak kadar kalitesiz olduğu filan değildi. Kast edilen şey, artık döngüselliğin ve beraberindeki tekrar kullanımın sektörün ihtiyaçlarıyla çeliştiği ve sektördeki büyümenin tek yönlü şişelere dayanması gerektiğiydi. Yani sektörün kullandığı ambalajı tekrar değerlendirmekle artık zaman kaybetmemesi gerektiği kast ediliyordu.

Bu yaklaşım daha sonra beraberinde, yeni dağıtım modelini koruyacak ve aynı zamanda ambalaj atıklarının sorumluluğunu tüketiciye yükleyecek bir “yeşil yıkama” hareketinin de şekillenmesine neden oldu. Artık tek yönlü ve geri dönüşü olmayan şişelerin pazara hâkim olması için yeni bir taktik benimsenmişti.

1950’lerde yaşanan bu kırılma plastik üretiminde bir patlamaya ve beraberinde de tüketiminden kaynaklı olarak devasa bir çöp sorununun da ortaya çıkmasına neden oldu. İşte bu sorunun plastik endüstrisini tehdit edeceğinin öngörülmesi üzerine “Amerika’yı Güzel Tut” adlı, sorumluluğu tamamen tüketiciye yükleyen kampanyası ortaya çıktı. Bu kampanya ile artık çöp sorununun kaynağı olarak aşırı plastik kullanan endüstri değil, çöpünü doğru kutuya atmayan tüketici sorumlu tutuldu. Bu eğilim daha sonra tüm dünyadaki plastik üreticileri ve onların lobi gruplarının temel motivasyonu oldu. Hatta öyle ki Türkiye’nin plastik lobi grubunun başındaki kişi bile vatandaşı çöp atmasını bilmeyen medeniyetsizler olarak nitelemekten imtina etmiyordu. Böyle yapılınca plastik üretilmeye ve tüm alanlarda da vahşice kullanılmaya devam edilebilecekti.

Bilim insanlarının sorumluluğu

Endüstrinin sorumluluğu tüketiciye yüklemesi aslında anlaşılabilir bir yaklaşım. Çünkü böylece almaları gereken sorumluluktan da kurtuluyorlar. Plastiksiz okyanuslar için fon veren büyük petrokimya şirketleri, plastik taahhüdü veren şirketler, çöp temizleme faaliyetleri ve benzeri faaliyetlere girişen STK’ları fonlayan şirketler filan hep bu sorumlulukları örtmek amaçlı bu işlere girişiyorlar.

Peki, plastik kirliliği araştırmaları yapan bilim insanları neden buldukları sonuçları basına duyururken kullanıcıların alacağı önlemleri hep ön plana çıkartıyorlar? Örneğin plastik poşet araştırması yapan bir araştırıcı, poşet üretiminin sınırlandırılmasını savunmak yerine vatandaşın daha az poşet kullanmasını önerir? Ya da bir gıda maddesinde plastik kirletici tespit eden bir bilim insanı, neden plastiğin aşırı üretim ve kullanımından ziyade tüketicilerin daha dikkatli ürün tercihinde bulunmalarını önerir? Bilgisizlikten mi yoksa güvenli tarafta olmak amaçlı mı?

Pet yerine cam şişe önermek sorunu çözmez

Sorun açık ve net bir şekilde aşırı plastik üretiminde ve beraberinde gelen plastiğin tüm sektörleri istilasında. Dolayısıyla, pet şişe suda mikroplastik ya da plastik eklenti kimyasalları bulunduğunda çözüm cam şişede su içmeyi önererek sunulamaz. Çözüm içilebilir çeşme suyu hakkını savunmaktan geçer. Ambalajındaki plastiğin içeceğe bulaştığı sallama poşet çay ya da konserve balık ya da plastik ambalajlı diğer ürünlerin etkisinden insanların kurtulabilmesi için yapılacak öneri daha pahalı olduğu aşikâr olan muadilleri önermek olmamalıdır. Yerine yasal yaptırımlardan bahsedilmeli, plastiğin aşırı kullanımının bu sonucu yarattığının üzerine basılmalıdır. Çünkü plastiğin istila ettiği üretim alanlarında artık muadil malzemeler neredeyse yok denecek kadar az. Olanlar da oldukça pahalı. Maddi geliri düşük insanların çoğunlukta olduğu ve alternatiflere erişmenin neredeyse imkânsız hale geldiği bir ülkede pahalı alternatiflere yönlendiren önerilerin bir anlamı yok aksine zararı var.

Çözüm plastik üretiminin bir plan dâhilinde azaltılmasından başka yerde aranmamalı. Bu olana kadar da şunu yapsınlar yaklaşımı bile özellikle gıda ambalajlarında ne yazık ki ayakları yere basan öneriler değil! Bireylerin alabilecekleri önlemlerin sınırı var.

Hiçbir atık yönetim alt yapısı yatırımı yapılmayan bir yerde insanları çöplerini ayırmıyor diye suçlamak ne kadar absürt ise çeşmeden içilebilir su akmayan bir yerde insanları pet şişe su içmeyin diye uyarmak da o kadar absürt. Sorun bireylerin tercihlerinde değil sorun bu alanın plastik endüstrisinin insafına terk edilmiş olmasında. Dolayısıyla “tüm markalarda plastik bulundu” gibi bir sonucu açıklamak için televizyona çıkan birinin en sonunda gelecekleri yer plastik içermeyen ürünleri tercih edinse o zaman o işte ciddi bir yanlışlık vardır diyebiliriz.

Tarih: 12.06.2022 Okunma: 369