Dünya Su Günü’nün bu yılki teması yeraltı suları: ‘Görünmezi görünür kılmak’

YEŞİL GAZETE


Bugün 22 Mart Dünya Su Günü.

Birleşmiş Milletler (BM), dünyadaki su krizi ve temel bir insan hakkı olan temiz suya erişim konusunda yaşanan sıkıntılara dikkat çekmek için 22 Mart’ı 1993 yılında Dünya Su Günü ilan etti. Bu etkinliğin temel odak noktalarından biri, 2030 yılına kadar Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi (SDG) 6‘ya yönelik eylem planına ilham vermek: Dünyadaki herkes için suya erişim ve sanitasyon.

BM Su Örgütü (UN Water)  tarafından bu sene için belirlenen tema ise “Yeraltı suları: Görünmeyeni görünür kılmak.”

Dünya Su Günü ile ilgili dün yayımlanan yazısında Yeşil Gazete yazarı Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yönetim Kurulundan Prof Dr. Murat Türkeş şöyle diyor:

“Yeraltı suyu görünmez, ancak etkisi her yerde görülebilir. Gözümüzün önünde, ayaklarımızın altında, yer altı suları hayatımızı zenginleştiren gizli bir hazinedir. Yeraltı suyu, Dünya’nın en kurak bölgelerinde, insanların sahip olduğu tek su olabilir.”

Her yıl 22 Mart öncesi açıkladığı Dünya Su Geliştirme Raporu’nda (WWDR) 2022 yılı için yeraltı sularını ele alan Birleşmiş Milletler de, “Yeryüzündeki tüm sıvı tatlı suyun yaklaşık %99’unu oluşturan ve eşitsiz de olsa tüm dünyaya dağılmış olan yeraltı suyu; toplumlara iklim değişikliğine uyum da dahil olmak üzere muazzam sosyal, ekonomik ve çevresel faydalar sağlama potansiyeline sahiptir” açıklamasını yapıyor.

Rapora göre yeraltı suyu, küresel nüfus tarafından evsel kullanım için çekilen suyun hacminin yarısını ve sulama için çekilen tüm suyun yaklaşık %25’ini sağlıyor ve dünyanın sulanan arazisinin %38’ine hizmet ediyor.

Yine de muazzam önemine rağmen, bu doğal kaynak çoğu zaman yeterince anlaşılmıyor ve sonuç olarak, değersizleştirilip yanlış yönetiliyor ve hatta suistimal ediliyor.

Yeraltı suları iklim değişikliğinden korunmalı

Yeraltı suyu, yoksullukla mücadelede, gıda ve su güvenliğinde, sosyo-ekonomik kalkınmada ve toplumların ve ekonomilerin iklim değişikliğine karşı direncinin merkezinde yer alıyor. BM Raporu’na göre yeraltı suyuna olan bağımlılık, tüm sektörlerin artan su talebi ile birlikte yağış modellerindeki artan çeşitlilik nedeniyle artacak.

Rapor, dünya çapında yeraltı suyunun geliştirilmesi, yönetimi ve yönetişimi ile ilgili zorlukları ve fırsatları tanımlıyor. Yeraltı suyunun günlük hayatta oynadığı rolün, insanlarla olan etkileşimlerinin ve büyük ölçüde mevcut ancak kırılgan olan bu kaynağın uzun vadeli sürdürülebilirliğini sağlamak için kullanımını optimize etme fırsatlarının net bir şekilde anlaşılmasını amaçlıyor.

İklim değişikliği, yağışlar üzerindeki etkisi sebebiyle akarsuları, sulak alanları ve gölleri; dolayısıyla da yüzey sularından sızıntılarla beslenen yeraltı suyunu doğrudan etkiliyor – fakat bu etkilerin büyüklüğüne ilişkin küresel tahminlerde önemli bir belirsizlik var.

İklim değişikliğinin yeraltı suyunun yenilenmesini etkileyen yaygın bir etkisi de yağışların yoğunlaşması. Fakat sanitasyon koşullarının yetersiz olduğu bölgelerde, yoğun yağış olayları görüldüğünde mikrobiyal patojenler ve kimyasallar, sığ topraklardan yeraltındaki su havzalarına taşınabilir.

Prof. Dr. Türkeş, yazısında ‘Yeraltı suları için neler yapılabilir’ sorusuna şu cevabı veriyor:

“Yeraltı suyunu kirlilikten korumalı ve sürdürülebilir bir şekilde kullanmalıyız, insanların, diğer canlıların ve gezegenin gereksinimlerini dengelemeliyiz. Bu amaçla, başta kaçaklar gelmek koşuluyla yeraltı su kuyularını denetlemek, yeni kaçak kuyu açılmasını ve aşırı su çekilmesini önlemek vahşi ve aşırı sulama gibi akılcı ve sürdürülebilir olmayan su kullanımını sınırlamak ya da önlemek amacıyla yeraltı suyunu çiftçilerin ödeyebileceği düzeyde fiyatlandırmak, yer altı sularına olan talebi azaltmak ve yer altı sularını korumak için alınabilecek başlıca önlemlerdendir.

En önemlisi, Dünya’nın tüm ülkelerinde, yeraltı suyunun su ve sanitasyon sistemleri, tarım, sanayi, ekosistemler ve iklim değişikliğine uyumdaki yaşamsal rolü, sürdürülebilir kalkınma ve tarım politikalarının oluşturulmasına yansıtılmalıdır.”

Yeraltı suyu Afrika için bir hazine olabilir

BM’nin raporunda, “Yeraltı suyunun gelişimi, hem insanın hayatta kalması hem de ekonomik kalkınmayı teşvik etmek için Sahra Altı Afrika‘da hızla artan su arzı ihtiyacını karşılamak için büyük bir potansiyele sahiptir” deniyor.  Büyük yeraltı suyu kaynaklarına sahip olan Afrika‘daki  bu kaynakları tamamı çıkarılmaya müsait olmasa da hacminin bölgenin tatlı su kaynaklarının 100 katından fazla olduğu tahmin ediliyor. 

Sahra Altı Afrika’da yaklaşık 400 milyon insan hala temel su hizmetlerine bile erişemiyor. Batı ve Orta Afrika‘daki çoğu ülkede çok az yeraltı suyu deposu olmasına rağmen yıllık yağış miktarı yüksek olduğundan düzenli yeniden şarj oluyor. Doğu ve Güney Afrika‘daki birçok ülke ise tam aksine çok düşük şarj seviyelerine rağmen önemli miktarda yeraltı suyu deposuna sahip. Sahra Altı Afrika’daki toplam ekili arazinin sadece %3’ü sulanıyor ve bunun sadece %5’inde yeraltı suyu kullanılıyor.

Fotoğraf: OXFAM/Samuel Turpin

Raporda Sahra Altı Afrika’daki yeraltı suyunun az kullanılmasının temel sebebi olarak yeraltı suyu eksikliğinden ziyade özellikle altyapı, kurumlar, eğitimli profesyoneller ve kaynak bilgisine yönelik yatırım eksikliği sayılıyor. 

Yeraltı suyunun gelişimi, sulanan alanların kapsamını artırarak ve dolayısıyla tarımsal verimi ve ürün çeşitliliğini geliştirerek ekonomik büyüme için bir katalizör görevi görebilir. Bununla birlikte, mevcut yeraltı suyunu pompalamak nihayetinde gelecek nesillerin zararına olacak.

Raporda, “İklim değişikliğine dayanıklı su kaynaklarının geliştirilmesi, dünyanın birçok yerinde yeraltı suyunun nehirler, göller ve diğer yüzey suyu rezervuarlarıyla birlikte kullanımını içerecektir” açıklaması da yer alıyor.

Madencilik ve kömür yeraltı suyunu da kirletiyor

Yüzey suyu mevcudiyetinin miktar olarak sınırlı olduğu yerlerde veya kalitenin önemli olduğu durumlarda yeraltı suyu kaynaklarını kullanan madencilik, petrol ve gaz, enerji üretimi, mühendislik ve inşaat sektörlerinin yanı sıra; giyim, yiyecek ve içecek sektörleri de tedarik zincirleri için yeraltı suyuna bağımlı.

Fakat arıtılmamış veya sadece kısmen arıtılmış endüstriyel atıkların toprağa verilmesi  yeraltı suyunu kirletiyor. Yine mühendisliği yapılmamış eski endüstriyel çöpler ve eski madenlerden toprağa sızan kalıntılar da insan sağlığı ve çevre için önemli riskler oluşturuyor.

Raporda, madenlerin çalıştırılması için gereken suyun kullanımının, içme suyu kaynağı olabilecek yerel bir akiferi kirletme riski olduğu  belirtiliyor ve madencilik faaliyetleri nedeniyle kirlenmiş suyun arırıtılmasının zorluğuna dikkat çekiliyor.

Ayrıca elektrik üretiminde kullanılan kömürün atık dökümlerinden sızmanın, yeraltı suyu kalitesini önemli ölçüde etkileyebileceği ve özellikle sığ akiferlerde doğal gaz için parçalama çalışmalarının, yeraltı suyunu kontamine edebileceği belirtiliyor.

Bununla birlikte raporda, petrol, gaz ve madencilik endüstrilerinin sahip olduğu akiferlerin kapsamı ve özellikleri hakkındaki kurum içi verilerin; hidrojeologlar, hükümetler ve su temini için çalışan hizmet örgütleri için çok faydalı olabileceğine de işaret ediliyor: Finans sektörü şu anda sürdürülebilir yatırım üzerinde hatırı sayılır bir etki yapıyor ve bunun zincirleme bir etkisi olacak, sanayi ve enerji sektörlerindeki yeraltı suyunu sürdürülebilir şekilde kullanan müşterileri destekleyecek ve diğerlerini de bunu yapmaya teşvik edecek.

Türkiye’deki yeraltı sularını kirleten faaliyetlere ilişkin örnekler veren Prof. Dr. Türkeş ise, Lapseki Şahinli’deki TÜMAD Madencilik A.Ş.’nin projesine değiniyor:

“İşletme ruhsatı alırken suyu yoktu. Yani 1 ton cevher için kirleterek yok edeceği yaklaşık 4 ton su mevcut değildi. Suyu olmayan şirkete işletme ruhsatı verilemezdi, ama verildi! Peki bu nasıl gerçekleşti? Lapseki Belediyesi’nin uzun yıllardır kullandığı, Lapseki halkının kötü günlerde kullanılabileceği yaşamsal bir yedeği olması gereken su kuyuları sembolik bir ücretle şirkete kiraya verilerek! Böylece şirket, Lapseki Altın ve Gümüş Madeni kapsamındaki madencilik etkinlikleri için gereksindiği suya kavuşmuş oldu.”

Yine Konya Havzası’ndaki kaçak kuyulara dair bilgiler veren Türkeş, havzadaki yeraltı sularına ilişkin tehlikeyi şöyle anlatıyor:

“Konya Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Fethullah Arık’ın 24 Ocak 2019’ta yaptığı bir açıklamaya göreKonya Kapalı Havzası’nda şu an varlığı bilinen 135,000 su kuyusu bulunmakta, bu kuyuların yaklaşık 35,000 adeti ruhsatlı ve geriye kalan 100 bin kuyu ise kaçaktır.

Kaçak kuyu artışı en çok İmar Barışı sürecinde yaşanmıştır. Arık, Devlet Su İşleri’nin (DSİ) geçmiş yıllarda açıklamış olduğu resmi rakamlara göreyse, Konya Havzası’nda 98,000 kuyu vardır ve bunların 65,000 bini kaçaktır. Türkiye’nin özellikle İç Anadolu, Ege, Marmara ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki pek çok ilde ve tarım arazilerinde gözlenen benzer olumsuzluklar ve kötü örnekler (ör. denetimsiz-izinsiz kuyu açılması, yeraltı su kuyularından aşırı su çekilmesine ve bu suyla vahşi sulama yapılmasına göz yumulması, vb.) önlem alınmaz, var olan yasal düzenlemeler-yaptırımlar uygulanmaz ve gerekli denetimler yapılmazsa, ruhsatsız kaçak kuyuların sayısının her geçen yıl daha hızlı artacağını gösteriyor.”

Yeraltı suyuna bağlı ekosistemler

Yeraltı suyuna bağlı ekosistemler (YSBE), yüksek dağ vadilerinden okyanusun dibine ve hatta çöllere kadar uzanabilir. Karasal ekosistemler, bitkilerin erişebildiği dünyadaki tüm biyomlarda yer altı suyuna bağlıdır ve kurak ortamlardaki su, genellikle tamamen yeraltı suyuyla beslenir. Bu nedenle, savanlar gibi kurak arazilerin karmaşık besin ağlarını sürdürmek için yeraltı suyu çok önemlidir. Nehir kıyısı bölgeleri, sulak alanlar ve diğer yüzey su kütleleri de genellikle yeraltı suyuna bağlıdır.

Kritik ekosistem faaliyetlerin sürmesindeki rolü büyük olan YSBE’ler rapora göre hayvanlara habitat sağlıyor, biyoçeşitliliği destekliyor, sel ve kuraklıklar için tampon bölge oluşturuyor.

Bu ekosistemler ayrıca, fiziksel ayırma sağlayarak, filtrasyon, biyolojik bozunma ve kirleticilerin emilmesi gibi biyofiziksel süreçleri etkinleştirerek ve doğal yeniden şarjı kolaylaştırarak akiferleri kirlenmeden koruyor.

” denilen raporda yeraltı suyu yönetiminin genellikle yeraltı suyuna veya akiferlerin kendilerine odaklandığı belirtiliyor ve kritik ekosistemlerin sürdürülebilirliği için yeraltı suyu ve ekosistemlerin birlikte yönetilmesi gerektiğinin altı çiziliyor:

Yeraltı suyunun, ekosistemlerin ve insanların ortak refahı; birleşik su ve arazi yönetimi, doğaya dayalı çözümler ve iyileştirilmiş ekosistem koruması ile geliştirilebilir.”

Raporun sonunda, güvenli ve temiz içme suyuna ve sanitasyona eşit erişimin temel insan hakları olduğunun altı çizilerek,  BM üye devletlerin,  güvenli içme suyu ve sanitasyon stratejilerine yeraltı suyunun korunması ve akiferlerin yeniden şarjına yönelik çalışmalar eklemesi isteniyor.

Dünya Su Gelişimi Raporu (World Water Development Report – WWRD) nedir?

BM Su Koordinasyonu’nun (UN Water) su ve sanitasyon konularında her yıl farklı bir temaya odaklanan baş raporu, BM-Su adına UNESCO tarafından yayınlanıyor ve UNESCO Dünya Su Değerlendirme Programı tarafından koordine ediliyor. Rapor, BM Su Koordinasyonu üyeleri ve ortakları tarafından yapılan çalışmalara dayanarak, tatlı su ve sanitasyonun durumu, kullanımı ve yönetimi ile ilgili ana eğilimler hakkında fikir vermeyi amaçlıyor.

Dünya Su Günü ile birlikte başlatılan rapor, karar vericilere sürdürülebilir su politikalarını formüle etmek ve uygulamak için bilgi ve araçlar sağlıyor. Ayrıca su sektöründe ve ötesinde daha iyi yönetim için fikir ve eylemleri teşvik etmek için en iyi uygulamaları ve derinlemesine analizleri sunuyor.

Tarih: 23.03.2022 Okunma: 344