Trakya Platformu’ndan Saros Körfezi ve Marmara Denizi çağrısı: Yıkımı değil, doğayı ve sağlığı seçin

YEŞİL GAZETE


facebook sharing button
whatsapp sharing button
twitter sharing button
linkedin sharing button
email sharing button
print sharing button

Haber: Serap Cömertoğlu

*

Trakya Platformu Tekirdağ Bileşenleri, Marmara Denizi’ndeki kirliliğe ve Saros Körfezi’ne yapılması planlanan likit doğal gaz limanı ve boru hattına ilişkin basın açıklaması düzenledi.

Tekirdağ Baro Başkanı Sedat Tekneci, Tekirdağ Tabip Odası Başkanı Gamze Varol, Eğitim-Sen Tekirdağ Şube Başkanı Kamil Sarı, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Tekirdağ Ziraat Mühendislari Odası Başkanı Cemal Polat, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, siyasi parti temsilcileri, çeşitli dernek temsilcileri ve vatandaşların yer aldığı basın açıklaması, Hasan Ali Yücel Meydanı’nda gerçekleşti.

Bileşenler adına konuşan Cemal Polat, Marmara Bölgesi’ndeki arıtma tesislerinin tam kapasite çalışmamasından dolayı atık sularının denize bırakılması ve derin deşarj sistemi ile tüm fabrika atıklarının arıtılmadan denize verilmesinin büyük bir felaket olduğunu söyledi.

Saros Körfezi’ne yapılması planlanan likit doğal gaz limanı ve boru hattı çalışmalarına da değinen Polat, dünyada kendi kendini temizleyebilen üç denizden biri olan Saros Körfezi’nin İzmit Körfezi gibi olacağını, söz konusu limanın dış ticareti etkileyeceği için bölgeye de katkısı olmayacağını dile getirdi.

Polat, Saros Körfezi ve Marmara Denizi’nde yaşayan tüm canlılara, havaya, suya, denize, ormana sahip çıkacaklarını ve gelecek nesillere sağlıklı bir dünya bırakmak istediklerini belirtti.

Bölgeye yararı yok zararı var

Saros Körfezi’nde tam bir karmaşa yaşandığını belirten Polat şu ifadeleri kullandı:

“ Hukuksal süreç tamamlanmadan ve arazi sahiplerine bilgi verilmeden ata topraklarına acele kamulaştırma ve el koyma yoluyla girilerek inşaata başlanması nedeniyle Edirne İdare Mahkemesi’ne yapılan yürütmeyi durdurma başvurumuza, bilirkişi raporlarının lehimize çıkmasına ve tüm ara karar sürelerinin tamamlanmış olmasına rağmen henüz cevap verilmemiştir. Tam bir karmaşa yaşanmaktadır.

BOTAŞ A.Ş. tarafından yapılan proje Katar’dan gelen doğalgazın Avrupa’ya sevkiyatı amacıyla sadece dış ticaret için yapılmaktadır, özetle bölgeye söylendiği gibi bir katkısı yoktur. Aksine çevreye, ekosisteme, bu bölgede yaşayan tüm canlılara ve insanlara doğrudan ve dolaylı olarak zararı vardır” dedi.

‘Akla ve bilime uygun değil’

Proje alanı ve boru hattı boyunca tarım alanlarının zarar gördüğünü aktaran Polat şöyle konuştu:

“Anayasa’nın 169. Maddesi ile koruma altına alınan yanmış orman arazileri kullanıma açılmıştır. Bunların yanında on bine yakın ağaç kesilerek orman ve orman varlıklarına zarar verilmektedir. Dünya’nın kendi kendini temizleme özelliğine sahip olan üç denizinden biri olarak bilinen ve Kaptan Cousteau tarafından Karadeniz’e eşdeğer dip güzelliği tescillenen Saros Körfezi’nin 100 bin tonluk dev LNG kargo gemilerinin girmesiyle 10-20 yıl sonra İzmit Körfezi gibi olacağı bilim insanları tarafından ifade edilmektedir.

Bu durum iklim değişikliğine bağlı görülen çevresel zararların olumsuz etkisini de arttırarak biyoçeşitlilik, verimli tarım arazileri, sağlıklı ve güvenli içme suyu rezevleri azalacak, kuraklık, kıtlık ve kirlilik hem çevre, hem hayvan hem de insan sağlığını geri dönüşü olmayacak şekilde etkileyecektir. Sağlık bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik hali olarak tanımlanmaktadır ve bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Çevresi hasta olanın sağlıklı olması mümkün değildir. Sağlık en temel insanlık hakkıdır diyoruz. Sağlıklı olabilmek için sağlıklı bir çevreye ihtiyacımız var.

Proje alanının az ötesinde bulunan hala diri Ganos fay hattının olası bir depremde bölgeye vereceği tahribatı öngörerek, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca Saros Özel Çevre Koruma Bölgesi ve Saros Körfezi Kültür ve Turizm Gelişim Bölgesi ilan edilmişken aynı bakanlık tarafından telafisi mümkün olmayan bu projeye yeşil ışık yakması, bölgede inşaat alanı akla ve bilime uygun değildir.”

Türkiye’nin her yerinde sağlıklı çevrede yaşam hakkının insanların elinden alındığını dile getiren Polat, ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 30’unun Marmara Bölgesi’nde yaşadığını ve atıkların çok büyük bir bölümünün Marmara Denizi’ne verildiğine dikkat çekti.

Söz konusu bölgedeki arıtma tesislerinin tam kapasite çalışmamasından dolayı atık suyun büyük bölümünün Marmara Denizi’ne verildiğini söyleyen Polat, ”İlaveten Boğazlar trafiği de kirliliğe neden olan bir diğer unsurdur. En önemlisi kirletici unsurlardan biri de fabrika atıklarının arıtılmadan denize verilmesidir. “Derin Deşarj” ile tüm fabrika atıklarının arıtılmadan denize verilmesi projesi büyük bir felaket olup Marmara Denizi’nin yok olması projesi demektir. Son günlerde yaşanan “deniz salyası” da bunun göstergelerinden biridir” dedi.

‘Kıyılar niteliklerini kaybediyor’

Marmara Denizi’nin sorunlarından önde gelen bir diğerinin kıyıların hoyratça kullanılması olduğunu vurgulayan Polat şunları kaydetti:

“Kıyılarda hızla çoğalan sanayi alanları ve kontrolsüz göç, nüfus artışı, sağlıksız düzensiz kentleşme kıyı kuşağının ekolojik dengesini yitirmesine yol açmıştır. Alt yapının kaldırmasına olanak bulunmayan yoğun nüfus artışlarının yarattığı evsel atıkların eklenmesiyle Marmara Denizi’nde bilinen su ürünleri ve bunların yaşam alanlarının ortam koşulları çok olumsuz etkilenmiştir. Özellikle Tekirdağ sahilinde plansız bir şekilde faaliyet gösteren limanlar da kıyılarımızın niteliklerini kaybetmesini hızlandırmakta, şehrin panoramasını ve yurttaşların denizden yararlanma haklarını olumsuz yönde etkilemektedir. Enerjiden kentleşmeye, tarımdan ulaşıma hiçbir alanda politikalar belirlenirken bunların çevreye uyumlu olması öncelikli ilke olarak düşünülmemiştir.

Marmara denizi kıyılarındaki yanlış sanayileşme ve kentleşme bu yanlış politikanın sonucudur. Bu projelerin görünmeyen maliyetleri sözde kazançlarından daha fazladır. Hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği ve bunlarla bağlantılı kronik hastalıklar, metabolik hastalıklar ve kanserler…”

Polat ilgililere, “Yetkililerden temel isteğimiz, Anayasanın 56. Maddesi ile Çevre Yasası’nın 15. inci ve 30. uncu maddelerini acilen uygulamalarıdır. Yıkım projelerinin değil, sağlığın tarafını seçin.. Yarın çok geç, bugün, şimdi…” diye seslendi.


Tarih: 29.05.2021 Okunma: 477