50 ülke onayladı: Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması 22 Ocak’ta yürürlüğe girecek

YEŞİL GAZETE

nukleersiz.org Koordinatörü ve Yeşil Gazete yazarı Pınar Demircan anlaşmayı, 196 ülkeden 50'sinin nükleer silah sahiplerine 'Bu dünyanın sahibi siz değilsiniz, onu mahvetmenize izin vermeyeceğiz' mesajını vermesi şeklinde yorumluyor.
facebook sharing button
whatsapp sharing button
twitter sharing button
linkedin sharing button
email sharing button
print sharing button

Birleşmiş Milletler, yürürlüğe girmesi için 50 ülkenin onaylaması gereken Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması’nın (TPNW) son olarak Honduras tarafından onaylandığını ve anlaşmanın yürürlüğe girme sürecinin 24 Ekim’de başladığını duyurdu.

Yapılan açıklamada, nükleer silahları yasaklayan bu ilk uluslararası anlaşmanın 22 Ocak 2021‘de yürürlüğe gireceği ifade edildi.

Guterres: Nükleer karşıtı hareketin doruk noktası

BM genel sekreteri Antonio Guterres, anlaşmayı “nükleer silahların herhangi bir kullanımının felaket boyutundaki insani sonuçlarına dikkat çekmek için dünya çapında başlatılan bir hareketin doruk noktası” olarak nitelendirdi.

Guterres açıklamasına “Bu, Birleşmiş Milletler’in en yüksek silahsızlanma önceliği olmaya devam eden nükleer silahların tamamen ortadan kaldırılmasına yönelik anlamlı bir taahhüdü temsil ediyor” sözleriyle devam etti.

ICAN: Yeni bir tarih yazdı

Anlaşmanın yürürlüğe girecek olması sivil toplum örgütleri, uluslararası hareket ve kampanyalar tarafından da memnuniyet ile karşılandı.

Guardian’ın aktardığına göre Nükleer Silahların Tamamen Ortadan Kaldırılması İçin Kampanya (ICAN) yaptığı açıklamada Honduras’ın anlaşmayı imzalayan 50’nci ülke olmasıyla anlaşmanın yürürlüğe girmesini sağladığını ve yeni bir tarih yazdığını söyledi.

ICAN, anlaşmanın hayata geçirilmesindeki kilit rolü nedeniyle 2017 Nobel Barış Ödülü’nü kazanmıştı.

Anlaşma 2017’de kabul edilmişti

ABD, Rusya, Çin gibi nükleer güç sahibi ülkelerin karşı çıkmasına rağmen nükleer silahların tüm dünyada imha edilmesi ve yenilerinin yasaklanmasını amaçlayan Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşması (TPNW) 7 Temmuz 2017’de 193 üyeli BM Genel Kurulu‘nda 122 ülkenin onayıyla kabul edilmişti.

20 Eylül 2017’de imzaya açılan anlaşmaya şimdiye kadar 84 ülke imza atarken, anlaşmayı imzalayan ülkelerden 50’si, hiçbir koşulda nükleer silah veya diğer nükleer patlayıcı cihazları geliştirmeme, test etmeme, üretmeme, edinmeme ya da stoklamama taahhüdü verdi.

Nükleer silah sahibi ülkeler imzalamadı

Nükleer silah sahibi olan ABD, Rusya, Birleşik Krallık, Çin, Fransa, Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve İsrail ise anlaşmayı imzalamadı.

Dahası, ABD anlaşmayı onaylayan ülkelere yönelik bir mektup kaleme almış ve Trump yönetiminin bu ülkelerin “stratejik bir hata” yaptığını düşündüğünü belirtmişti. Mektupta ülkelerin anlaşmadan çekilmesi tavsiye edilmişti.

Ancak kampanyacılar, anlaşmanın onay vermeyen ülkeler üzerinde dahi bir etkisi olacağı inancında. ICAN yaptığı açıklamada anlaşmayla birlikte “şirketlerin nükleer silah üretimini durdurmasını ve finans kuruluşlarının nükleer silah üreten şirketlere yatırım yapmayı bırakmasını” beklediklerini belirtti.

Anlaşmanın yürürlüğe girmesi ne anlama geliyor?

nukleersiz.org Koordinatörü ve Yeşil Gazete yazarı Pınar Demircan anlaşmayı, 196 ülkeden 50’sinin nükleer silah sahiplerine” Bu dünyanın sahibi siz değilsiniz, onu mahvetmenize izin vermeyeceğiz” mesajını vermesi şeklinde yorumluyor.

Bu tavrın resmi olarak nükleer silahlanmanın “yasal ve de etik olmadığının” ilanı olduğunu belirten Demircan, “Bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi nükleer silah sahibi olmayı ‘suç’ ilan etmesi açısından çok önemlidir” diyor.

‘Nükleer silahlanma önlenemez şekilde devam etti’

Nükleer silahlara karşı sürdürülen mücadelenin arka planı hakkında bilgi paylaşan Demircan, 1945’te New Mexico, Hiroşima ve Nagasaki‘ye atılan atom bombalarından sonra dünya genelinde atmosferde, denizaltında ve yer altında iki bin civarında nükleer test yapıldığını hatırlatıyor. Bu testlerin başta Pasifik adalarında yaşayan yerli halk olmak üzere 20 milyondan fazla insanın yaşamına mal olduğu düşünülüyor.

Demircan, 1963 yılında yer altı ve atmosferik testlerin yasaklanmasını 1968 yılında deniz altında devam eden testlere getirilen yasağın izlediğini, Türkiye’nin de 1979 yılında imzalayarak parlamentoda onayladığı Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nın (NPT) bazı ülkelerde yürürlüğe girmediğini ayrıca nükleer santraller de kurulduğu için nükleer silahlanmanın önlenemez şekilde devam ettiğini belirtiyor.

‘Kapsamlı Nükleer Test Yasağı Anlaşması hala yürürlükte değil’

2017 yılında TPNW imzaya açılana kadar yalnızca nükleer testlere yönelik kısmi yasak ve sınırlamaların getirilmiş olduğuna değinen Demircan, 1996 yılında imzaya açılan ve Türkiye’nin de 2000 yılında 53’üncü ülke olarak imza koyduğu Kapsamlı Nükleer Test Yasağı Anlaşması’nın (CPTA) olduğunu ve yine imzalayan ülkelerin parlamentolarında onaylaması ile geçerli olacağı için anlaşmanın hala yürürlüğe girmemiş olduğunu hatırlatıyor:

Kapsamlı Nükleer Test Yasağı (CPTA)’yı 196 ülkeden yalnızca ABD, İran, İsrail, Mısır ve Çin imzalamışlarsa da parlamentolarında onaylatmadıkları için yürürlüğe girmemişti. Öte yandan, Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve Suudi Arabistan dahil aralarında nükleer silah sahibi olduğu bilinen 13 ülkenin ise hiç imzalamadığı için uzayda, deniz altında ve yer altında bu testleri gerçekleştirdiği düşünülüyor.

‘TPNW daha kapsamlı ve gerçekçi bir müdahale’

TPNW’nin nükleer silahların bulundurulmasını yasaklama girişimini ise çok daha kapsamlı ve gerçekçi bir müdahale olarak değerlendiren Demircan “Bu anlaşma akabinde nükleer silah süreçlerini beslediği bilinen nükleer santrallerle ilgili tedbirlerin alınmasına dönük adım atılması anlamına gelebilir” diyor.

Nükleer silah sahibi olmak için nükleer santral kurma gereği olmadığını belirten Pınar Demircan geliştirilen teknoloji ve silah endüstrisi ortamında nükleer santral sahibi ülkelerin nükleer silah sahibi olmasının alt yapısının hazır olduğunu ifade ediyor.

Nükleer santrallerin yarattığı başka bir tehlikeye daha dikkat çeken Demircan, “Öte yandan nükleer santrallerde meydana gelecek bir patlama ihtimali de göz önünde bulundurulmalı. Çünkü santrallerde gerçekleşecek olası bir patlama neredeyse nükleer silah kullanımının sebep olacağı etkiye benzer boyutta bir etki yaratabilir. Bunu Çernobil ve Fukuşima facialarında da deneyimledik.” diyor.

‘İmzacılardan yalnızca Brezilya ve Meksika’nın nükleer santrali var’

TPNW’yi imzalayan ülkeler arasında yalnızca Brezilya ve Meksika‘nın operasyonda nükleer santrali bulunduğuna Bangladeş’in ise kurma hazırlığı içinde olduğuna değinen Demircan, ticari nükleer santral sahibi ülkelerin bu anlaşmayı imzalamamış olmasını nükleer silah-santral bağlamını daha gerçekçi düşünmemizi gerektirdiği değerlendirmesinde bulunuyor.

Ticari nükleer santral sahibi olmaya aday ülkelerden biri olarak 1970 yılında imzalayarak 1979 yılında parlamentoda onaylanmasıyla yürürlüğe giren NPT’nin yeterli olmadığını söyleyen Demircan sözlerine şu şekilde devam ediyor:

Şayet bu anlaşma yeterli olsaydı TPNW’ye ihtiyaç duyulmazdı kaldı ki, NPT’nin fikir olarak ortaya çıkışı bugün dünya genelinde nükleer silahların yarısından çoğuna sahip ABD ile SSCB’nin nükleer silah sahipliğinde zirvede kalmasını garantilemekti.

Türkiye için ne anlama geliyor?

Pınar Demircan, TPNW’nin yürürlüğe girmiş olmasıyla NATO müttefiki olarak İncirlik ve Kürecik‘teki  ABD üslerinde 50 civarında nükleer silah başlığı bulundurmasına izin veren Türkiye’nin pozisyonunun artık rahatlıkla suç ortaklığı olarak okunabileceğine işaret ediyor.

Açıklamasının devamında Demircan, “Özellikle Akkuyu ve Sinop’ta nükleer santral kurma sürecindeki Türkiye’nin ihtiyacı yalnızca elektrik enerjisi üretimi ise bir an önce TPNW’yi imzalamak konusunda bir çekincesinin olmaması gerekir. Bu nedenle bizler Türkiye kamuoyu olarak ülkenin jeopolitik konumu gereği tehditlere de açık olduğunu göz önüne alarak hükümetin bu anlaşmaya imza atmasını talep etmeliyiz” önerisinde bulunuyor.

Tarih: 27.10.2020 Okunma: 240