Dört su havzası tehlike altında

YEŞİL GAZETE

whatsapp sharing button
twitter sharing button
linkedin sharing button
email sharing button
print sharing button

Dosya Haber: Oya Ayman

Yaşadığım köye (İzmir) ilk geldiğimde, taş evlerin biraz aşağısında, kış aylarında gürül gürül akan, yaz aylarında sakin sularına ayaklarımızı sokup serinlediğimiz bir dere vardı. Kışın yağan karın ağırlığından ağaçların dalları kırılır, yollar kapanırdı. Köylüler, ”Eskiden buralar susuz bağlarla kaplıydı, sonra kiraz üzümden daha çok para etmeye başlayınca bağları söküp, kiraz diktik” diye anlatır.

Köye gelişimin üçüncü yılında aşağıdaki dere yazları kurumaya başladı; derken ormancılar kereste için kestikleri ağaçları daha kolay taşımak için dere yatağına yol yapınca, dere sadece aşırı yağışlarda kendini gösteren bir hayalete dönüştü.

İlk su kuyusunu İZSU açtı. Onu, kiraz ağaçlarına su yetiştirmeye çalışan köylüler izledi. 2018 yılında su sondajı yasaklandı. Damlama sulama arttı ama onu da vahşi sulama gibi kullanan çiftçiler var. Son zamanlarda kuyularda su seviyesi düşüyor, yağış azalıyor, kaçak kuyular açılıyor ve hâlâ onlarca kuyudan günler, geceler boyu sulama yapılıyor.

Yaşadığım yerden 650 metre aşağıdaki Küçük Menderes Ovası’nda durum daha vahim. Her geçen gün büyüyen su sorunu hem tarımsal üretimi hem de sanayinin geleceğini tehdit ediyor. Bölgede yerüstü ve yeraltı sularındaki azalma yüzde 40’a ulaştı. Bu azalışın en önemli nedenleri, iklim krizine bağlı olarak gelişen yağış yetersizliği ve düzensizliği ile yeraltı sularının aşırı kullanımı.

Küçük Menderes Havzası’nda, 20 yıl önce 30 metre, 10 yıl önce 80 metreye inen su seviyesi şu anda 150 metre seviyesine düştü. Birçok kuyunun suyu kesilmiş durumda. Yoğun hayvancılık yapılan havzada bu yıl birçok artezyen kuyusunun suyunun kesilmesi özellikle kaba yem üretiminde büyük düşüşe neden oldu. Öyle ki, bazı üreticiler tarlalarındaki mahsuller bir yana hayvanlarının içme suyunu dahi tankerlerle taşımak zorunda kalıyor.

Küçük Menderes’in beş yılı kaldı

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in, Ağustos ayında su fiyatlarına yapılan zam ile ilgili söyledikleri, sorunun boyutlarının ne denli büyük olduğunu ortaya koydu. Başkan Soyer, sadece Kiraz’da 14 tanesi kendi dönemlerinde olmak üzere 47 kuyu açıldığını, 9 yeni kuyu için de ihaleye çıkıldığını belirttikten sonra durumun vehametine dikkat çekti:

Küçük Menderes Havzası belki önümüzdeki beş yıldan sonra tarım yapılamaz hale gelecek.”

Türkiye yeraltı sularının yüzde 60’ını sulama amacıyla kullanıyor. İşletmeye alınan yeraltı suyu rezervleri 2011 yılından bu yana kademeli olarak artırıldı. Ancak bu artış, yeraltı suyu kapasitesinin artırılması değil, var olan rezervlerin daha fazla miktarda kullanılması anlamına geliyor.

Bir yeraltı suyu kaynağının yıllık tüketim miktarı, beslenim miktarını aşarsa, kaynak bir süre sonra kuruyor. 2014 itibariyle Türkiye’nin işletmeye alınan toplan yeraltı suyu rezervi 17,2 km3/yıl seviyesine ulaşırken, yeraltı sularının beslenim miktarı 21,8 km3/yıl oldu. Ancak dört havza, beslenim miktarı işletme rezervine denk geldiği için risk altında: Küçük Menderes, Akarçay, Batı Karadeniz ve Doğu Karadeniz.

 ‘İçme suyu zor buluyoruz, ağaçları nasıl sulayalım?’

Tire’ye 15 km uzaklıktaki Akyurt Köyü, iki aydır içme suyundan mahrum. Muhtar Zihni Çetin, köyde İZSU’ya ait iki kuyu bulunduğunu ancak arıza ya da kaçak nedeniyle suyun kesildiğini söylüyor. İçme suyunu şimdilik taşıma suyla idare ediyorlar ama sulama konusu kaygılarını artırıyor. İncir üreticisi Zihni Çetin, bugüne kadar sulamaya gerek görmedikleri meyve ağaçlarında yağış yetersizliğinden ciddi verim kaybı yaşadıklarını anlatıyor:

”Normalde 5 ton ürün aldığım incir bahçemden bu yıl sadece 3 ton hasat edebildim. Biz yıllardır kuru tarım yapıyoruz; zeytin, ceviz, incir normalde sulanmaz ama gelecek yıl da böyle kurak geçerse sulamamız gerekecek. İçecek suyu zor bulurken ağaçlarımızı nasıl sulayacağız?”

Beslendiğinden daha fazlası tüketiliyor

İzmir’de tarım alanlarını sulama ihtiyacı son on yılda yüzde 20 oranında arttı. Tarıma elverişli 197 bin 107 hektar tarım arazisinin sulama ihtiyacı 1 milyar metreküpe ulaşmış durumda. Bu alanların yüzde 70’inde damlama ve yağmurlama sulama yapılsa da, yüzde 30’unda halen vahşi (salma) sulama yapılıyor. Damla sulama oranı, Türkiye ortalamasının üzerinde (Türkiye’de tarımsal sulamanın yüzde 75’i vahşi sulama ve damla sulama oranı sadece yüzde 5) ama sorunun çözümü için yeterli değil.

Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından 2019 yılında hazırlanan, Küçük Menderes Nehir Havzası Yönetim Planı’na göre, Küçük Menderes Havzası ve alt havzalarında toplam yeraltı suyu beslenimi 716,5 hektometreküp (716,5 milyon ton), iken, toplam fiili çekim 1145,5 haktometreküp (1 milyar 145 milyon 500 bin ton). Bu verilere göre, su kuyularından, yeraltı sularının beslenim miktarından daha çok su çekiliyor.

Hayvancılık da olumsuz etkileniyor

Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük, havzada hayvancılıkla birlikte, başta mısır olmak üzere tüm meyve ve sebze üretiminin olumsuz etkilendiğini söylüyor. Ona göre su sorunun üç temel nedeni var:

  • Birincisi vahşi sulama. Tarım ve Orman Bakanlığı damla sulama yapan çiftçiyi destekliyor ancak kaçak kuyu açanlar bu destekten yararlanamıyor.
  • İkinci neden, yüksek çapta su kullanan sanayilerin yeraltı sularını sömürmesi. Eskiyörük, Tire’deki kağıt fabrikasının ovanın merkezine kurulduğuna dikkat çekiyor. Oysa dünyanın pek çok yerinde kağıt fabrikaları çok su tükettiği için nehir kenarlarında kuruluyor. Bu arada bir ton mukavva üretmek için 1,5 ila 13 ton su tüketilirken, bir ton kağıt üretiminde ise yaklaşık 5 ton su harcandığını, hatırlatmakta yarar var.
  • Küçük Menderes Havzası’ndaki su sorununa neden olan üçüncü faktör ise, 20 yıl önce başlayan hayvancılığın gelişimiyle birlikte çok su isteyen mısır üretiminin artması. Tire, Ödemiş, Bayındır, Beydağ, Kiraz ilçelerini içine alan havzadaki süt üretimi günde 2 bin 500 tona ulaşıyor. Ancak Eskiyörük, su sorununun hayvancılığı, dolayısıyla süt üretimini de olumsuz etkilediğini ve çiftçilerin kuru tarıma yöneldiğini söylüyor.

Suya muhtaç tarımda suyu kirleten uygulamalar!

Küçük Menderes Nehri’ndeki kirlilik de su sorununu derinleştiriyor. Evsel ve sanayi atıkları, madencilik ve zeytincilik işletmelerinden gelen atık sular, pestisit ve sentetik gübre kullanımı, kirliliğin başlıca nedenleri arasında sayılıyor. İzmir İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nün verilerine göre, yoğun hayvancılığın yapıldığı havzada yılda 3 bin 500 kilo ve üzeri azot üreten orta ve büyük işletmelerin yüzde 90’nında, küçük işletmelerin ise hemen hepsinde sızdırmaz nitelikte gübre deposu yok. Bu da özellikle gübre içeriğindeki nitratın, yağışlar gibi faktörlerle yıkanmasına ve su varlığının yüksek nitrat değerlerine ulaşmasına neden oluyor.

Çiftçiler parasını ödediği suyu alamadı

Türkiye’nin sulanabilir en büyük ovalarından biri olan Denizli’nin Baklan Ovası’nda da kuraklıkla birlikte yaşanan su sorunu nedeniyle ürün veriminde ciddi düşüşler yaşanıyor.

Yapılan planlamaya göre, mevcut kaynaklar ile ovanın sadece yüzde 65’inin sulanabileceği belirlenmiş. Ancak günümüzde ovanın yüzde 95’inde salma sulama ile tarım yapılıyor. Çal Ziraat Odası Başkanı Haşim Çil, ”Yıllardır Sulama Birliği kararıyla rotasyon yaparak idare ediyorduk,” diyor. Sulama birliklerinin DSİ’ye devrolmasından sonra, bu yıl yağışların azalmasıyla birlikte çiftçiler DSİ’den, ovanın dörtte birinin sulamaya kapatılmasını talep etmiş.

Haşim Çil, DSİ yetkililerinin ”su sıkıntısı yaşanmayacak” diyerek sulama paralarını önceden topladığını anlatıyor. Ancak verilen söze rağmen, bu yaz ovanın yüzde 30’una ikinci su verilmemiş. Kavurucu sıcakların yaşandığı yaz boyu sadece bir kez su yüzü gören ayçiçeği ve mısırlar kurumaya başlamış.

İklim krizine Covid-19 krizi eklenince…

Kazdağları’nın güney yamaçlarındaki köylerde yaşanan su krizi ise bazı köylerde anlaşmazlıklara neden oluyor.

Geçen kış yağışın az olmasına, Covid-19 salgını nedeniyle arazilerini ekmek üzere köye gelenler eklenince sulama suyu ihtiyacı iki katına çıkmış. Adatepebaşı Köyü’nde zeytin ve incir ağırlıklı üretim yapan Volkan Yalazay, ”Bu kış rezervler dolmadı. Salgın nedeniyle işe gitmeyen, köyde bahçesi olanlar da bahçe yaptı” diyor ve ekliyor:

”Covid öncesi 10-12 çiftçiydik. Salgınla birlikte 18-20 çiftçi su talep etmeye başladı. Normalde su almak için sıraya giriyorduk, iletişimimiz iyiydi. Salgın nedeniyle gelenler boş vakitlerinde, istedikleri gibi su almaya çalıştılar. Baktım, başkaları haber vermeden benim sıramı alıyor, ben de ona haber vermeden suyunu kesip kendi tarafıma çevirdim. Ama normalleşmeyle birlikte bazıları bahçesini bırakıp yeniden kasabaya döndü.”

Bölgedeki bazı köylerde içme suyu sıkıntısı da yaşandı ve bir ay boyunca susuz kalan beş köy, dağda buldukları iki yeni kaynak sayesinde yeniden içme suyuna kavuştu. Ancak sulama suyu için kuyu açma konusunda tartışmalar sürüyor. Yalazay, ”Kuyu açmak isteyenlerle istemeyenler arasında tartışma çıkıyor. Antik dönemden beri kullanılan bir ılıcanın yakınlarına vurulan artezyen yüzünden ılıcanın suyunun kaçtığına tanık olanlar, yeni artezyenler açılmasını istemiyor” diyor.

Eylem planları var, ama…

Aslında Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ilgili birimleri tarafından hazırlanan raporlar ve eylem planlarında, farklı kuraklık senaryolarına karşı alınacak önlemler, yapılacak yatırımlar belirlenmiş durumda ama yazılanlar tarım alanlarına yansımış görünmüyor.

Örneğin Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından 2018 ve 2019 yıllarında hazırlanan Küçük Menderes Nehir Havzası Yönetim planlarında, su kaynaklarındaki kirliliğin önlenmesi için ”tarım alanlarında besin maddesi ve pestisit yönetimi, hayvan gübresinin kontrollü uygulanması”; ”suyun verimli kullanımı için ürün rotasyonu uygulanması, tarım alanlarında teraslama yapılması, ruhsatsız kuyular ve aşırı çekimlerin önlenmesi” gibi tedbirlerden bahsediliyor. Buna rağmen kirlilikle birlikte kaçak kuyuların sayısı artıyor.

Sonbaharda sorunun çözümü ile ilgili bir çalıştay düzenlemeyi planlayan Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük’ün Küçük Menderes Havzası’ndaki su krizinin giderilmesi için yaptığı öneriler, benzer sıkıntıları yaşayan havzalar için de geçerli:

”Damlama sulama teşvik edilmeli ve vahşi sulama yasaklanmalı. Büyük çapta su kullanan sanayi ve belediyelere, atık suyu tarımsal sulamaya uygun hale getirecek arıtma kurma zorunluluğu getirilmeli. Yağmur sularının denize gitmesini önleyecek, vadilerin bitimine göletler yapılarak su hapsedilmeli ve yeraltı sularının beslenmesi sağlanmalı. Küçük Menderes Nehri, arıtılıp genişletilerek ıslah edilmeli. Büyük Menderes’ten kışın bölgedeki Beydağ Barajı ve diğer göletlere su aktarılmalı.”

İzmir Büyükşehir Belediyesi de daha fazla alanı sulamak için açık kanal ve vahşi sulama yapılan tesislerin, kapalı sistem ve damla sulama olarak yenilenmesinin planlandığını, yağmur ve kar sularının depolanacağı üç sulama göletinin yapımı için ihale çalışmalarına başlandığını, sulama göleti etütlerine devam edildiğini belirtiyor.

Dünyada kullanılan suyun üçte ikisi tarım alanlarında tüketiliyor. Gıdanın üçte ikisi ise sulu tarımdan üretiliyor. Gıda güvenliği için su güvenliği şart. Tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım durumu, ”Türkiye su zengini değil, fakat suyu zenginmiş gibi kullanıyor. Tarımsal su talebinin 2030’a kadar yüzde 30 artması bekleniyor. Bu nedenle suyun tasarruflu kullanılması çok önemli” sözleriyle özetliyor.

Görünen o ki, ihtiyacın karşılanması, rezervleri artırmak ya da suyu borularla kilometrelerce uzağa taşımakla mümkün değil; tasarruf, verimliliği sağlayan sistemler, tarımsal yöntem değişiklikleri ve adil paylaşım gerekiyor; çözüm yolunda acil önlem almaya ve kriz yönetimine ihtiyaç var.

Tarih: 15.09.2020 Okunma: 410