İnsan organlarında plastik bulundu mu?

YEŞİL GAZETE

whatsapp sharing button
twitter sharing button
linkedin sharing button
email sharing button
print sharing button

Geçtiğimiz günlerde The Guardian gazetesinin deneyimli çevre editörü Damian Carrington bir haber paylaştı. Haberde insan organlarında mikroplastik bulunduğu yazıyordu. Bunun yanında yine aynı haberde incelenen tüm insan organlarında BPA isimli bir eklenti maddesine de rastlandığı yazıyordu. Bir anda gündem olan ve birçok kişi tarafından paylaşılan bu sansasyonel haber oldukça ilgi uyandırdı.

Habere göre, Amerikan Kimya Topluluğu’nun bir toplantısında sunulan bir bildiride insandaki birçok organda PET dâhil olmak birçok mikro/nanoplastik bulunduğu yer alıyordu. Haberin içeriği dar olsa da beklenen bir bilgiyi duyurması açısından merak uyandırmıştı. Beklenen dememin nedeni de, bu kadar yoğun mikro ve nanoplastik kirliliğinin olduğu bir ortamda, bu plastiklerin insanın en küçük organına dahi bulaşabilme ihtimalinin göz ardı edilememeydi. 

Ancak kısa süre sonra Damian Carrington bir düzeltme yayınlayarak aslında bulunanın bir mikro/nanoplastik olmadığını söyledi. Yapılan şey bir metot geliştirme çalışmasıydı ve iddia edilene göre de bu metotla insan organlarında mikro ve nanoplastiğin tespiti mümkün hale gelebilirdi. Çalışma ayrıca, oldukça yaygın ve bilinen bir yöntemle organlarda çeşitli plastikle ilişkili kimyasalların bulunduğunu iddia ediyordu. Bunlardan biri de BPA idi! Her iki kısmı da oldukça sorunlu olan bir çalışma ile karşı karşıya olduğumuzu belirtmekte fayda var. Bir diğer problem de The Guardian gibi prestijli bir gazetenin prestijli bir editörünün böyle bir hatayı nasıl yaptığı. 

Ben dâhil birçok kişi bu çalışmanın rapor edildiği haberin ilk versiyonunu paylaşarak önemli bir hataya imza attık diyebilirim. Haberde çalışmanın herhangi bir linki mevcut değildi. Öncelikle bu bağlantıya bakılıp sonra paylaşılması daha doğru olurdu. Bunun iki nedeni vardı: İlki, saygınlığı tereddüt edilemeyecek kadar yüksek Amerikan Kimya Topluluğu’nun bir toplantısında sunulduğunun belirtilmesi diğeri de The Guardian’ın ve onun deneyimli editörü Damian Carrington’un yarattığı güven. Yine de bu tarz bir kazanın yaşanması, paylaşımı yapanların da dikkatsizliğine işaret etti. 

Haber paylaşıldıktan sonra gelen düzeltme üzerine ben dâhil birçok kişi bu çalışmaya dair paylaşımını kaldırmış ve takipçilerinden af dilemiştir. Bunu yapmak önemli çünkü hatalı ve spekülatif bilginin yayılması bilim iletişimi açısından tamiri imkansız hatalar silsilesine yol açabiliyor. Tıpkı denizlerde 2050 yılında balıktan çok plastik olacağı spekülasyonu ve Mariana Çukuru‘nda plastik poşet bulunduğu hayali olayı gibi! Her iki ifade de iyi bir “kötü bilim iletişimi” örneği sayılabilir.

BPA yanılgısı

Çalışmanın kendisine dönecek olursak, orada da ciddi problemler olduğunu söylemek mümkün. İlki, BPA varlığı üzerinden plastiğe maruz kalma yargısına varılmasının yanlışlığı. Çünkü doku ve organlara BPA’nın nüfuz etmesi için plastiğin bünyenize girmesine gerek yok. Plastik ambalajlı herhangi bir gıdadan da bu kimyasalı vücudunuza alabilirsiniz. Sadece plastiklerden değil, fiş ve fatura basımında yaygın olarak kullanılan termal kâğıtlar da size ciddi anlamda BPA transferi sağlayabilir.

Yani doku ve organlarda BPA varlığı, doku ve organlarınızda plastik olduğu anlamına gelmekten ziyade bir şekilde BPA içeren bir malzemeyle temas ettiğiniz anlamına gelir. Ayrıca herhangi bir ortamda BPA varlığının belgelenmesinin yenilikçilik anlamında bir değeri yoktur. Bu kimyasalın belirlenmesi, oldukça uzun zamandır gerçekleştirilmekte olan bir işlemdir. BPA’nın herhangi bir ortamda belirlenmesi, sadece daha geniş pencereli bir işin küçük bir parçası olması açısından önem arz eder.

Çalışmadaki diğer bir problem de geliştirilen tespit metodunun ayrıntılarının yokluğu. Hangi tip plastiğin hangi miktarda ve nasıl organlara yerleştirildiği açık olmadığı gibi, metot geliştirmek için organlara yerleştirilen plastiklerin kaçta kaçı tespit edilmiştir gibi bilgilere de ulaşılamamaktadır. İşte tüm bu eksiklikler çalışmanın neden haber yapılmaması gerektiğinin de bir açıklamasıdır. Dost meclislerinde konuşulabilirliği dışında herhangi bir hakemlik sürecinden geçmemiş bilimsel bir bilginin kamuya açık ortamlarda manşet olacak şekilde verilmemesi gerekliliği bir kere daha karşımıza çıkmaktadır.

Bizlere de herhangi bir bilgiyi, bilgiyi paylaşanın şahsından bağımsız olarak bilimsel yöntemlerle hazırlanıp hazırlanmadığının kontrolünden sonra paylaşmak sorumluluğuyla hareket etmek düşmektedir.

Sonuç olarak insan organlarında plastiğin varlığı henüz ortaya konulmamış saklı bir gerçek olarak hala gizemini korumaktadır. Ancak plastiğin tehlikeli olduğunun anlaşılması için insan dokusunda bulunduğunun bilimsel olarak rapor edilmesini beklemek de doğaya yapılabilecek en büyük kötülüktür.

Tarih: 24.08.2020 Okunma: 1029