Japonya'nın ilk tenis şampiyonu Naomi Osaka kortta rakipleriyle, saha dışında ırkçılıkla mücadele ediyor
09-09-2018
BBC TÜRKÇE
Ilgın YorulmazTokyo
Naomi Osaka, New
York'taki ABD Açık tenis turnuvasında efsanevi oyuncu Amerikalı Serena
Williams'ı yenerek tenis tarihinde bir Grand Slam turnuvası kazanan ilk
Japon oyuncu oldu.
1 saat 19 dakika süren maçta Williams'ı 6-2 ve
6-4'lük setlerle mağlup eden Naomi Osaka 3,8 milyon dolar para ödülünün
de sahibi oldu.
Japon asıllı melez tenisçi, ülkesinden ilk kez bir Grand Slam turnuvasında finale kalan oyuncuydu aynı zamanda.
Ancak Osaka'nın başarısı kadar konuşulan bir başka konu, etnik kimliği.
Dünya sıralamasında 19'uncu
Instagram'a koyduğu fotoğraf ve videolarına bakılırsa 20 yaşındaki herhangi bir Amerikalı genç kızdan farkı yok.
Bir
karede evi bellediği New York'ta Times Square'de kıvır kıvır sarı
röfleli saçlarını sallayıp yürüyen, diğerinde komiklikler yapıp
köpeğinin ilgisini çekmeye çalışan, bir başkasında ödünç kulaklıklarla
DJ'lik yapan Naomi Osaka dünya sporunun heyecan verici yıldızlarından.
Şu
an dünya sıralamasında 19'uncu olan Naomi'nin 2020 Tokyo
Olimpiyatları'nda teniste onu yetiştiren Amerika'yı değil de doğduğu
Japonya'yı temsil etmesine kesin gözle bakılıyordu.
Serena Williams final maçında sık sık hakem Carlos
Ramos'la tartıştı. Ramos, antrenöründen taktik aldığı, ardından da
raketini yere vurduğu için Williams'a ceza verdi. Williams onu
'yalancılık' ve 'hırsızlıkla' suçladı. Seyirciler maç sonuna kadar
hakemi yuhaladı.
Osaka konsantrasyonunu kaybetmeden şampiyonluğa yükseldi.
Ancak kupasını alırken bile yuhalamalar devam ediyordu ve fotoğraflar çekilirken gülümsemekte zorlandığı görüldü.
'Hāfu' sorunu
Ancak bir pürüz var: Naomi'nin melezlik durumu, doğudaki anavatanı Japonya'da kabullenilmesini güçleştiriyor.
Çift
ırklılığın Japonca'da kulağa biraz da sakıncalı gelen bir karşılığı
var: hāfu. İngilizce 'half' (yarım) kelimesinden geliyor ve etnik köken
olarak "yarı Japon" şeklinde tanımlanıyor.
Tek millet, tek dil,
tek kültürün egemen olduğu homojen Japonya'da sorun da işte buradan
kaynaklanıyor. Tokugawa shogunlarının ülkeyi batıya tamamen kapadığı 17.
yüzyıldan beri dünyanın en az etnik çeşitliliğine sahip bu ada
devletinde bugün artan sayıda hāfu, kendilerinin "yarı" değil, "çifte"
Japon olduğunu savunuyor ve Japon toplumu tarafından bir azınlık olan
kendilerine sürekli uyumluluğun empoze edilmesinden yakınıyor.
Stratejik soyadı seçimi
Normlara
uyma zorunluluğu kişinin ismiyle başlıyor. Japonya'da vatandaşlık için
sadece orada doğmak yeterli değil, anne veya babadan birinin de Japon
olması gerekiyor. Nüfus kaydı (Koseki) de her zaman Japon ismi altında
olmak zorunda.
Bu durumda Naomi gibi pek çok melez çocuk eğer
yabancı olan ebeveyn babaysa onun soy ismini almak yerine Japon olan
annenin soy ismini alıp tam Japon görünmek durumunda kalıyor.
Nitekim Naomi de Japon tenis raketi markası
Yonex'ten sponsorluk almak istediğinde soy ismini Haiti göçmeni
Amerikalı babasınınki olan François'dan Japon annesininki Osaka'ya
değiştirmişti ve şimdi hala o soyadını kullanıyor.
Herkesin
onu çağırdığı ismiyle Naomi-chan her melez gibi iki ırk arasında kolayca
gidip gelebiliyor. Örneğin fotoğraf çekilirken farkında olmadan
"kawaii" Japon kızların yaptığı gibi zafer işaretiyle poz vermesi gibi.
Japoncayı iyi konuşamaması eleştiriliyor
Ancak
henüz Japoncayı istediği kadar iyi konuşamaması yüzünden basın
toplantılarında Japon medyasından gelen Japonca sorulara İngilizce
karşılık vermeyi tercih ediyor.
Bu da milliyetçi Japonlar arasında anadilinin Japonca olmadığı ve bu yüzden tam Japon sayılamayacağı izlenimini pekiştiriyor.
Sıradan 'Hāfu'lar ve ayrımcılık
Her yıl yaklaşık 20 bin melez çocuğun doğduğu Japonya'da aslında çift ırklılık yıllardır tartışılan bir konu.
'Hāfu'lar
çoğunlukla ülkenin sanat, eğlence ve spor dünyasında boy gösteriyor,
hatta ilginç bulunuyor: J-pop kraliçesi Namie Amuro (dörtte bir
İtalyan), 2016 Rio Olimpiyatları'nda erkekler 4x100 metrede gümüş
madalya kazanan Japon takımından Asuka Cambridge (yarı Jamaikalı) ve
model Kiko Mizuhara (yarı Amerikalı) ilk akla gelenler.
Ancak ünlülerin dünyasının dışına çıkıldığı anda Japonların bakış açısı tamamen değişiyor.
Japon
şirketler ve toplumun önyargıları çift ırklıların önüne ev kurmadan iş
bulmaya pek çok konuda zorluk çıkarabiliyor. Nedeni ise şirketlerin
Japon müşterilerin, karşılarında yarım değil, "tam" Japon birinden
hizmet almak isteyeceklerini düşünmeleri.
Çok dillendirilmese de Japonya'da çift ırklılar arasında görünmez bir sıralamadan bahsetmek de mümkün.
Japonların
sarı ırktan diğer Asyalılarla olan beraberlikleri çok yaygın ve bu
beraberlikler fiziksel görünüşlerin benzerliğinden dolayı Japon
toplumunda nispeten daha doğal kabul ediliyor. Buna örnek, burada doğmuş
ve kuşaklardır burada yaşayan Koreli Japonlar.
Sarı ırk - beyaz ırk beraberliği de İkinci Dünya Savaş'ından bu yana kabul görüyor.
Ne
var ki sarı ırk - siyah ırk birlikteliği ve bundan doğan Naomi ile
ablası Mari gibi siyah tenli çocukların fiziksel olarak Japonlara en az
benzeyen hāfu olması bazı geleneksel Japonların kafasında bu çocukların
ne kadar Japon olduğu ve ne derece Japonya'yı temsil edebilecekleriyle
ile ilgili hala soru işaretleri yaratabiliyor.
Bu kimlik
çatışmasının en bariz örneği 2015 yılında yaşandı. O yıl ülkede yapılan
güzellik yarışmasında siyahi tenli melez Ariana Miyamoto'nun Miss
Universe Japan güzeli olarak taç giymesi olay olmuştu.
Miyamoto,
Las Vegas'ta yapılan dünya finallerinde ilk 10'a girmeyi başararak
Japonya'nın güzellik anlayışında yeni bir sayfa açtı.
Miyamoto
örneğinin gösterdiği gibi yeni kuşak genç Japonlar için kendilerini
temsil etme konusunda artık birinin hāfu olup olmaması gittikçe daha az
önem arzediyor. Şimdi Japonya'da herkes, 2020 Tokyo Olimpiyatlarına
giden yolda eski kuşak Japonların da bu görünmez kültürel engelleri
aşmasını bekliyor.
Telif hakkıGetty Images
Ne var ki pratikte iş o kadar kolay olmuyor, siyah
kökenli Japonlar günlük hayatta kendilerine hala ayrımcılık
yapıldığından yakınıyorlar.
Bazı gelenekselciler ise Japonların
bilerek ırk ayrımcılığı yapmadıklarını söyleyip bunun kültürel
kapalılıktan ve farklılıktan ileri geldiğini ve konunun tümüyle
abartıldığını düşünüyor.
Aslında dünyada geleceğin yüzünün
Naomi'ninki gibi çok-kültürlü ve çok ırklı olacağı öngörülebilir.
Nitekim Naomi'yi turnuvalara hazırlayan ekipte bir beyaz, bir siyah ve
bir de Asyalı var.
Belki de Naomi'nin Instagram hesabındaki giriş
cümlesi bir anlamda Japonya'daki tüm bu ırk ayrımcılığı tartışmalarına
verdiği cevap aynı zamanda: "Ben tenis(imi) oynarım."